ANA MENÜ
Kimler Online
Şu anda 3 konuk çevrimiçi
Kıyamet Gerçekliği Ara:

KIYAMET GERÇEKLİĞİ KÜLLİYATI

Hz. İsa Kimdir?

Hz. İsa Kimdir ?

       

Hz. İsa'nın Bizans İmparatorluğu arşivlerinde gizlenen gerçeğe en yakın resmi.

 

 

        

Hz. İsa'nın Gerçek Yaşam Hikayesi

Kısa Tarihçe-i Hayatı (yaklaşık İÖ 6 - İS 30)

Bundan yaklaşık 2.000 yıl önce Anadolu'nun ve Yunanistan'ın bazı büyük kentlerinde gecenin geç saatlerinde ya da gün doğmadan kapalı kapılar ardında toplanan küçük gizli dernekler vardı. Dernek üyeleri kendilerini "İseviler" ya da "İsa'yı izleyenler" olarak adlandırıyordu. İsa'nın Yahudi izleyicileri ona "kutsanmış" anlamında "Mesih" (Yeşuah) derlerdi. Yunanlılar bu sözcüğü kendi dillerine evirerek İsa'ya "Hristos" adını verdiler. "Hıristiyan" sözcüğü de buradan gelir. İsa'nın öğretileri, Hıristiyanlık dininin temelidir. Ona ilişkin bilgilerin hemen hemen tümü, Kutsal Kitap'ın Yeni Ahit bölümünde yer alan dört İncilden kaynaklanır. Kesin doğum tarihi bilinmemekle birlikte, İsa'nın, başlangıçta tarihçilerin öne sürdüğünden birkaç yıl önce yani, İÖ 6'da doğduğu sanılmaktadır. İsa, Şeria Irmağı'nın batı yakasındaki Beytlehem kentinde Yusuf adlı bir marangozla nişanlı olan Meryem adlı bir genç kızdan dünyaya geldi. Hıristiyanlar, Meryem ile Yusuf evlenmeden bir süre önce, Cebrail adındaki meleğin Meryem'i ziyaret ettiğine ve ona, çok özel bir bebek dünyaya getireceğini, bu bebeğe "İsa" adını vermesini söylediğine ina­nırlar. Bu olay "Meryem'e müjde" olarak bilinir. Dört İncil'e göre İsa'nın babası dünyalı bir insan değildir. İsa, Allah'ın bir mucizesi olarak Kutsal Ruh aracılığıyla dünyaya gelmiştir. Bu nedenle Hıristiyanlar İsa'yı babasız bir peygamber olarak da nitelerler. Hz. İsa 30 yaşına kadar marangozluk yaptı. Yoksul ama rahat bir evde büyüdü. Çocukluk ve delikanlılık dönemine ilişkin çok az şey bilinir. 30 yaşlarında, ürdün nehri kıyısında Vaftizci Yahya ile karşılaştı ve ondan manevi feyz alarak peygamberlik göreviyle görevlendirildi. Vaftizci Yahya, Şeria Irmağı kıyılarında vaazlar verir ve Yahudiler'in beklediği kurtarıcının (Mesih'in) gelmesinin yakın olduğunu anlatırdı. Bu nedenle Hz. Yahya, çoğunlukla İsa'nın "müjdecisi" olarak nitelenir. Yahya, tövbe ederek, Mesih'in gelişini bekleyenleri Şeria Irmağı'nın sularıyla vaftiz eder, ruhlarını arındırırdı. Bu nedenle, Vaftizci Yahya olarak anılagelmiştir. Hz. İsa da Vaftizci Yahya tarafından Şeria Irmağı'nda vaftiz edildi. Çok geçmeden izleyicilerinden küçük bir grupla birlikte dolaşa­rak vaaz vermeye başladı. Kendisi de bir Yahudi olduğu için bazen Yahudiler'in ibadet yeri olan sinagoglarda ama genellikle açık havada vaaz verirdi. Vaazlarında Allah'ın egemenliğinin yakın olduğunu, insanların bu müjdeye inanmalarını söylüyordu. Bu çağrı yüzyıllardır Allah'ın bir kurtarıcı göndermesini bekleyen Yahudiler üzerinde etkili oldu. Yahudiler, topraklarını yitirmiş, ezilmiş ve kendi yurtlarından sürgün edilmişlerdi ama Allah'ın onları kurtarmak üzere Mesih göndereceğine, Mesih'in barışın ve adaletin egemenliğini kuracağına olan inançlarını sürdürüyorlardı. Hz. İsa vaizliğinin ilk döneminde, Celile'deki Kefernahum kentinde yaşadı ve çevredeki kasaba ve köylere geziler yaptı. İnciller'e göre bu dönemde çeşitli mucizeler gerçekleştirerek dinsel gücünü kanıtladı. Kutsal Kitap'ta ölülerin diriltilmesi, şeytan kovma, hastaların iyileştirilmesi, rüzgârların ve dalgaların durdurulması gibi birçok mucizeden söz edilir. Hz. İsa çoğunlukla, kısa öyküler ya da sıradan insanların yaşamlarından derlediği vurucu olaylar anlatarak iletmek istediği mesajı in­sanlara ulaştırırdı. İçinde yaşadıkları düzenden hoşnut olmayan insanlar İsa'nın, kendisini onaylamayan din yetkililerini açık sözlülükle eleştirmesinden hoşlanıyordu. Yahudi önderler ise onu, Musevilik'in kurallarına aykırı davranmakla suçladı. Hz. İsa ise, Allah'ın, onların yasalarını ya da saygınlıklarını önemsemediğini, onun insanlarda sevecenlik ve hoşgörü aradığını söylüyordu. Din büyüklerine dalkavukluk etmek için hiç çaba göstermeyen Hz. İsa, giderek onların nefretini kazandı. Yahudi önderlerin bir bölümü İsa'nın öğretisinin yanlış olduğunu ve insanları yanlış yola sürüklediğini düşünüyordu. Ötekiler ise o dönemde yönetimde bulunan Romalılar'a karşı siyasal bir hareket başlatabileceğinden, bunun da büyük bir yıkıma yol açacağından kaygılanıyordu. Önderlerin büyük bir bölümü, onun öğretisinin kendi konumlarını tehlikeye düşürebileceğini anla­mıştı. Şu ya da bu nedenle ondan kurtulmaları gerektiği sonucuna vardılar. Hz. İsa yaşamına ve öğretisine yönelik bu tehdit karşısında hazırlıklı olmak için kendi seçtiği 12 havariyi özel bir eğitimden geçirdi. Dinsel deneyimlerinin en özlülerinden bazılarını onlarla paylaştı. Hz. İsa havarile­rin kendi müjdelediği krallığın, Kudüs'te zafer kazanarak yönetimi ele geçiren bir dünya önderininkine benzemeyeceğini anlattı. Hz. İsa, yaşamının son yılında Yahudiler'in Hamursuz Bayramı için Kudüs'e gitti. O sırada kent, yüzlerce yıl önce Mısır'da yaşayan Yahudiler'in kölelikten kurtulmalarını kutlamaya gelen hacılarla dolup taşıyordu. Başlangıçta her şey iyi gitti. Kalabalık topluluklar, Hz. İsa'yı Nasıralı peygamber olarak selamladılar. Ne var ki, Hz. İsa, kendisine karşı olanların çoğaldığının ve daha kötüsü, havarilerinden birinin ona sırt çevirdiğinin farkındaydı. Yahuda İskaryot, bulunduğu yeri yöneticilere göstererek O'na ihanet etti. Bu ihanetin nedeni kesin olarak anlaşılamamıştır. Öleceğini anlayan ve bu ölümün havarilerinin inancını sarsacağından kaygılanan Hz. İsa, onları Son Akşam Yemeği'nde bir araya getirdi ve ölmesinin gerekli olduğunu, böylelikle Allah ile insanlar arasında yeni bir bağ kurulacağını açıkladı. Göğe yükseltildikten sonra Hz. İsa'nın öğretisini yaymak havarilerin görevi olacağı için, onlarla Allah arasında da yeni bir bağ kurulacaktı. Hz. İsa ekmekle şarabı aldı, kutsadı ve havarilerine vererek kendi bedeni ve kanı olduğunu söyledi. Tabiki bu gerçek anlamda değil sembolik bir benzetme olarak kullanılmıştı. Bu son yemekten sonra Hz. İsa ve havarileri Kudüs'ün doğu yakasındaki Zeytin Dağı'na ve oradan da tepenin yamaçlarındaki Gestamony Bahçesi'ne gittiler. Bu bahçede, Yahuda'nın yol gösterdiği görevliler Hz. İsa'yı tutukladı. Hz. İsa aynı gece yargılanmak üzere Yahudi önderlerin karşısına çıkarıldı. Sorgusu sırasında (HAŞA!) "Allah'ın oğlu musun?" sorusuna olumsuz yanıt verince, Yahudi önderler günah işlediği savıy­la onu ölüme mahkûm ettiler. Verilen bu idam kararı, Romalı Vali Pontius Pilatus'un onayı olmaksızın uygulanamazdı. Pilatus, aslında Hz. İsa'nın suçluluğuna inanmıyordu ama Yahudi önderlerin ve onların izleyicilerinin bu istekte direnmeleri üzerine Hz. İsa'yı çarmıha gerdirme cezasına çarptırdı. Fakat bu sırada Hz. İsa Allah tarafından bir mu'cize eseri göğe yükseltildi ve yahuda Hz. İsa'nın suretine çevrilerek O'nun yerine Yahuda çarmıha gerildi. O dönemde Romalılar, suçluları haç biçiminde bir kalasa çivileyerek idam ederlerdi. Hz. İsa'nın yerine Yahuda, kutsal cuma günü Pilatus'un askerlerince başı­na dikenden bir taç giydirilerek çarmıha gerildi. O günün akşamında ölüsü çarmıhtan indirildi ve izleyicilerinden Arimatealı Yusuf'a ait bir mezara kondu. Mezarın girişi büyük bir taşla örtüldü. Böylece, bu olaydan sonra, çevrede Hz. İsa'nın çarmıha gerilerek öldürüldüğü şeklindeki yanlış inanç yayılmış oldu.

 

Hz. İsa İkinci Kez Tekrar Yeryüzüne Gelecektir!

 

          

 

Bediüzzaman'ın eserlerinde kullandığı "şahsı manevi" kavramı konusundaki yanlış anlaşılmaya açıklık kazandıran izahlara pek çok örnek vermek mümkündür. Ancak bunlardan sadece birkaç tanesi bile, Hz. İsa'nın ve Hz. Mehdi'nin ahir zamanda beraberlerindeki mümin topluluklarının şahsı manevisi ile birlikte, onlara önderlik ederek zuhur edeceklerinin anlaşılması için yeterlidir. Hz. İsa Yeryüzüne İkinci Gelişi Konusundaki Şahsi Manevi Yanılgısı Kuran ayetlerinde Hz. İsa'nın ölmediği ancak Allah Katına alındığı haber verilmekte ve çeşitli alametlerle yeryüzüne yeniden döneceği bildirilmektedir. Peygamber Efendimiz (sav) ise, Hz. İsa'nın dünyanın son dönemlerinde mucizevi bir biçimde yeryüzüne döneceğini, Hıristiyanları ve Müslümanları ortak bir din ve ahlakta, İslam dini üzerinde birleştirerek yeryüzüne barış, adalet ve mutluluk getireceğini hadislerinde çok detaylı olarak haber vermiştir. Kuran'da ve Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde yer alan bu açıklamalar ve işaretler hiçbir şüpheye yer bırakmayacak kadar açık ve detaylıdır. Hz. İsa'nın yeryüzüne ikinci kez geleceği konusu Bediüzzaman Said Nursi'nin de eserlerinde sık sık vurguladığı bir konudur. Ancak Bediüzzaman'ın bu konuyu anlatırken kullandığı "şahsı manevi" kavramı günümüzde gerçek anlamından farklı bir şekilde anlaşılabilmekte ve yanlış yorumlanabilmektedir. Oysa Bediüzzaman'ın Hz. İsa'nın bir şahsı manevi olarak değil bir şahıs olarak yeryüzüne ikinci kez geleceği ve Hz. Mehdi ile birlikte tüm yeryüzüne barış ve huzuru hakim kılacağına dair açıklamaları son derece açıktır. Her peygamberin ve elçinin çevresinde onun maneviyatının tecellisi olan bir şahsı manevi oluşur. O elçiye tabi olan, onu örnek alan, onun tebliğini izleyenlerin oluşturduğu bir kitle ve hareket de, onun şahsı manevisini oluşturur. Ancak şu çok açıktır ki bir şahıs olmadan onun şahsı manevisinden de söz edebilmek mümkün değildir. Her mümin topluluğunun bir önderi olduğu Kuran'da bildirilen Allah'ın bir adetullahıdır. Dolayısıyla Bediüzzaman Said Nursi de şahsı manevi terimini kullanırken Kuran'ın adetullahında olduğu şekilde kullanmıştır. Nitekim Bediüzzaman Said Nursi de kendi talebeleri ve eserleri için de şahsı manevi tabirini kullanırken, bu şahsı manevinin başında yine kendisi bulunmaktadır. Risale-i Nur'un şahsı manevisine, eserler ile onu takip eden talebeler de dahildir, ama nur hareketinin önderi Bediüzzaman da bu ifadeden ayrı tutulamaz. Hz. İsa da yeryüzüne tekrar geldiğinde, yine ona yakın kişilerden oluşan bir cemaati olacak, başlarında da Hz. İsa olacaktır. Şahıs olmadan şahsı manevisi olması tüm diğer elçilerde olduğu gibi, Hz. İsa için de söz konusu değildir. Nitekim aşağıda yer alan Bediüzzaman'ın sözlerinde, bu konunun hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak açıklıkta olduğu kolaylıkla anlaşılmaktadır.

1-... Hazret-i İsa Aleyhisselâm, İsevîlik şahs-ı manevîsini temsil ederek, dinsizliğin şahs-ı manevîsini temsil eden Deccal'ı öldürür... (Mektubat, sf. 6)


Bediüzzaman, bu sözünde İsevilik şahsı manevisinin ne olduğunu açıklamaktadır. Bu izahlarından anlaşıldığı gibi, şahsı manevilik şahsı maneviyi temsil etmemektedir. Buradan şu iki sorunun cevabı çok açık olarak anlaşılmaktadır:

İsevilik şahsı manevisini bir kişi temsil ediyor. Bu kimdir? Hz. İsa. Hz. İsa kimi temsil ediyor? İsevilik şahsı manevisini.

Bu soruların cevapları da Bediüzzaman'ın Hz. İsa'dan ve şahsı manevisinden ayrı kavramlar olarak bahsettiğini açıkça ortaya koymaktadır.


2-...ancak hârika ve mu'cizatlı (mucizeler sahibi) ve umumun makbulü (umumun kabul ettiği) bir zât olabilir ki: O zât, en ziyade alâkadar ve ekser (birçok) insanların peygamberi olan Hazret-i İsa Aleyhisselâm'dır..... (Şualar, sf. 463)


Bediüzzaman'ın bu açıklamasında Hz. İsa için bir zat ifadesi kullanılıyor; İki veya üç değil. Sonra da o zat diye devam edilerek burada bahsedilenin bir şahsı manevi değil, bir şahıs olarak gelecek olan Hz. İsa olduğu tekrar vurgulanıyor. Görüldüğü gibi tüm bunlar hep "tekil" ifadelerdir; ve tümünde de "tek bir şahıstan" bahsedilmektedir, şahsı maneviden değil. Said Nursi burada ayrıca Deccal'in yaptıklarını ortadan kaldırabilecek mucize sahibi bir kişinin gerekliliğinden bahsediyor. Bu, mucize gösterebilecek tek kişinin de Hz. İsa olduğunu söylüyor. Bir şahsı manevinin mucize göstermesi mümkün olmayacağı için burada da yine bir zat olarak Hz. İsa dan bahsedildiği çok açıktır.


3- ... âlem-i semavatta (gökler aleminde) cism-i beşerîsiyle (insani cismiyle) bulunan şahs-ı Îsâ Aleyhisselâm, o din-i hak cereyanının (Hak dinin) başına geçeceğini.... (Mektubat, sf. 60)


Üstad bu sözünde gök aleminde insani bedeni ile bulunan Hz. İsa'nın yeryüzüne yeniden geleceğini ve hak dinin başına geçeceğini söylemiştir. Bediüzzaman'ın burada bir şahsı maneviden bahsetmediği, bir şahıs ifadesi kullandığı net olarak anlaşılmaktadır. Çünkü "madde olarak varlığı olan bir kişi"den bahsettiği, "insan" anlamına gelen "beşer" kelimesinden kolaylıkla anlaşılabilmektedir.


4-...bir İsevî cemaatı namı altında ve "Müslüman İsevîleri" ünvanına lâyık bir cem'iyet, o Deccal komitesini, Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın riyaseti (liderliği) altında öldürecek... (Mektubat, sf. 441)


Üstad bu sözünde de Deccal'in sistemine karşı Hz. İsa'nın liderliğinde bir grup Müslümanın mücadelede bulunacağını bildirmiş; Hz. İsa'dan ayrı, cemaatinden ayrı bahsetmiştir.

5-.... İsa Aleyhisselâm'ı nur-u îman (imanın ışığı) ile tanıyan ve tâbi' olan cemaat-ı ruhaniye-i mücahidînin (ruhani mücahidler cemaatinin) kemmiyeti (sayısı).... (Şualar, sf. 464)


Hz. İsa'nın yine imanın nuru ile tanınacağından bahsetmiştir. Bu da onun bir şahsı manevi değil, Hz. İsa'nın zatını kastettiğini göstermektedir. Ayrıca burada da yine yukarıdaki sözünde olduğu gibi, bir şahsa yani Hz İsa'nın zatına tabi olacak olan bir cemaatten ve Hz. İsa'dan ayrı ayrı bahsedilerek bu konuya açıklık getirilmektedir.

Hattâ "Hazret-i İsa Aleyhisselâm gelir. Hazret-i Mehdi'ye namazda iktida eder, tâbi' olur." diye rivayeti, bu ittifaka (birleşmeye) ve hakikat-ı Kur'aniyenin metbuiyetine (Kur'an hakikatlerine uyulmasına, tabi olunmasına) ve hâkimiyetine işaret eder. (Şualar, sf. 587)


Bediüzzaman'ın bu sözünde Hz. İsa'nın Hz. Mehdi ile birlikte namaz kılacağı anlatılıyor. Pek çok sahih hadiste de yer alan bu ifade, Hz. İsa ile Hz. Mehdi'nin karşılıklı diyalog içerisinde olacaklarını ve bizzat dünyevi bedenleri ile müminlerin başında bulunacaklarını göstermektedir. Bu izah da yine Mehdi'nin ve Hz. İsa'nın birer şahsı manevi değil birer kişi olarak zuhur edeceklerini açıklayan bir başka delildir. Hz. İsa, yeryüzüne önceki gelişinde de namaz ibadetini yerine getirdiği gibi ikinci kez gelişinde de Allah'ın izniyle bu ibadetine devam edecektir. Kuran'da bu konu şöyle bildirilir:


"(İsa) Dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana Kitab'ı verdi ve beni peygamber kıldı. Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti." (Meryem Suresi, 30-31)

Ahir Zamanda Gelecek Olan Hz. İsa ve Hz. Mehdi Bir Şahsı Manevi Değildir!

Peygamberimiz (sav) tarafından ahir zamanda gönderileceği müjdelenmiş olan, yeryüzündeki fitneleri ortadan kaldıracak, tüm dünyaya barış, adalet, bolluk, huzur, mutluluk ve refah getirecek çok mübarek ve değerli bir şahıs olan Hz. Mehdi'nin ortaya çıkışı yüzyıllardır İslam ümmeti tarafından beklenen müjdeli bir olaydır. Nitekim rivayetlerde Hz. Mehdi'nin çıkış alameti olarak bildirilen olayların pek çoğunun ardıardına gerçekleşmesi, bu zuhurun yakın olduğunun açık bir göstergesidir. Peygamber Efendimiz (sav)'in çok sayıdaki hadisinde, ismiyle, vasıflarıyla ve yapacağı işlerle ayrıntılı olarak tarif edilen Hz. Mehdi'nin geleceğine dair Kuran ayetlerinde de işari anlamlarda çeşitli müjdeler vardır. Tüm bu bilgiler dikkatlice incelendiğinde Mehdiyet konusunun tartışmaya yer bırakmayacak derecede kesinlik gösterdiği akıl ve vicdan sahibi her insan tarafından kolaylıkla anlaşılmaktadır. Bediüzzaman Said Nursi'nin açıklamaları da, Kuran'da yer alan işaretler ve Peygamberimiz (sav)'in hadisleriyle aynı doğrultudadır. Ancak Bediüzzaman'ın eserlerinde kullandığı "şahsı manevi" kavramı konusundaki yanlış anlaşılma Hz. Mehdi için de söz konusudur. Rivayetlerden ve İslam alimlerinin izahlarından Hz. Mehdi'nin bir şahsı manevi olmayacağı, fiziksel özelliklerine, karakter ve ahlakına, nesebine kadar detaylı olarak tarif edilmiş mübarek bir şahıs olacağı, açık ve net bir biçimde anlaşılmaktadır. Ancak elbette ki Hz. Mehdi'nin de kendisinden önceki tüm elçiler gibi bir şahsı manevisi olacaktır. Hatta rivayetlerde bu şahsı manevinin bütün yeryüzünü kaplayacağı bildirilmiştir. Fakat Hz. Mehdi'nin kendisi de bizzat işin başında olacaktır. Dolayısıyla Hz. Mehdi'nin şahsı manevisi de ona tabi olanlarla birlikte başlarında imam olarak kendisidir. Nitekim Bediüzzaman'ın yazılarında da bu konuyu net olarak açıklayan birçok izah bulunmaktadır. Bediüzzaman'ın aşağıda yer alan sözlerinde Hz. Mehdi'nin bir şahsı manevi değil, bir zatı temsil ettiğine dair açıklamaları, hiçbir ihtilafa yer vermeyecek kadar açık ve nettir.

Bediüzzaman'ın Hz. Mehdi için kullandığı "o zat" ya da "o şahıs" gibi ifadeler, "şahsı manevi" kavramı konusundaki yanlış anlaşılmalara açıklık getirmektedir.


1- Hem de o eşhasın (o şahısların) şahs-ı manevîsine veya temsil ettikleri cemaate ait âsâr-ı azîmeyi (fevkalade eserleri, izleri) o eşhasın (şahısların) zâtlarında tasavvur ederek öyle tefsir etmişler ki, o eşhas-ı hârika (harika şahıslar yani Hz İsa ve Hz. Mehdi) çıktıkları vakit bütün halk onları tanıyacak gibi bir şekil vermişler. (Sözler, sf. 343-344)

2-Ona karşı Âl-i Beyt-i Nebevînin silsile-i nuranîsine (Peygamberimizin nurani soyuna) bağlanan, ehl-i velayet (velilerin) ve ehl-i kemalin (kamil iman sahiplerinin) başına geçecek Âl-i Beytten Muhammed Mehdi isminde bir zât-ı nuranî (nurlu bir şahıs), o Süfyan'ın şahs-ı manevîsi olan cereyan-ı münafıkaneyi (münafıklık akımını) öldürüp dağıtacaktır... (Mektubat, sf. 56-57)


3- ...Âhir zamanın o büyük şahsı, Âl-i Beyt'ten (Peygamberimizin soyundan) olacak. (Şualar, sf. 442)

4- ...O zât, o taifenin uzun tedkikatı (o topluluğun u-zun araştırmaları, incelemeleri) ile yazdıkları eseri kendine hazır bir program yapacak, onun ile o birinci vazifeyi tam yapmış olacak. Bu vazifenin istinad ettiği (dayandığı) kuvvet ve manevî ordusu, yalnız ihlas ve sadakat ve tesanüd (dayanışma) sıfatlarına tam sahib olan bir kısım şakirdlerdir (öğrencilerdir). Ne kadar da az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar. (Emirdağ Lâhikası-1, sf. 266-267)


Bediüzzaman bu sözünde "o zat" diyerek hitap ettiği Hz. Mehdi'den ayrı, cemaatinden ayrı olarak söz etmiştir.

5- ...Ben de onlara demiştim:"Ben, kendimi seyyid (Peygamberimiz'in soyundan) bilemiyorum. Bu zamanda nesiller bilinmiyor. Halbuki âhir zamanın o büyük şahsı, Âl-i Beyt'ten (Peygamberimiz'in ailesinden) olacaktır. (Emirdağ Lâhikası-1, sf. 267)

6-O ileride gelecek acib bir şahsın (şaşılan ve hayret uyandıran şahsın) bir hizmetkarı ve ona yer hazır edecek bir dümdarı (önceden gelen takipçisi) ve o büyük kumandanın pişdar bir neferi (öncü bir askeri) olduğumu zannediyorum. (Barla Lahikası, sf. 162)

Bediüzzamanın bu izahları, Mehdi'nin bir şahsı manevi değil, bir kişi olduğunun bir delilini oluşturmaktadır. Bediüzzaman buradaki "acib bir şahıs" ifadesiyle Mehdi'nin bir şahıs olduğunu açıkça belirtmektedir. Ayrıca Üstad, Mehdi'nin "kumandanlık vasfına" da dikkat çekmektedir. Bir şahsı manevinin kumandanlık sıfatı taşıması söz konusu değildir. Ayrıca Bediüzzaman Said Nursi, Hz. Mehdi'nin üstleneceği bu büyük görevde kendisinin de "bu acib şahsın" hizmetkarı olabileceğini ifade ederken Hz. Mehdi'nin bir şahıs olduğunu tekrar vurgulamaktadır.

7-Ahir zamanın en büyük fesadı zamanında; elbette en büyük bir müçtehid (içtihad eden büyük İslam alimi), hem en büyük bir müceddid (her yüzyıl başında dini hakikatleri devrin ihtiyacına göre ders vermek üzere gönderilen büyük İslam alimi, yenileyen, yenileyici), hem hâkim, hem mehdi, hem mürşid (doğru yolu gösteren kişi), hem kutb-u a'zam (Müslümanların kendisine bağlandıkları büyük evliyalardan, zamanın en büyük mürşidi) olarak bir zât-ı nuranîyi gönderecek ve o zât da Ehl-i Beyt-i Nebevîden (Peygamberimizin soyundan) olacaktır. (Mektubat, sf. 411, 412, 441)

... bir müçtehid

... bir müceddid

... hâkim

... mehdi

... mürşid

... kutb-u a'zam

... bir zât-ı nuranî

Bediüzzamanın bu sözünde kullandığı yukarıdaki vasıflar, anlamlarından da anlaşılacağı gibi tek kişiye ait olacak özelliklerdir. Ayrıca Üstad Hz. Mehdi'nin bir zat-ı nurani olduğundan bahsetmektedir. Eğer Bediüzzaman Hz. Mehdi'nin bir şahsı manevi olduğunu vurgulamak isteseydi burada "bir zat-ı nuraniden" değil, "şahsı manevi-i nuraniden" bahsederdi. Ayrıca burada kullanılan "bir" kelimesi bu konuyu açıklamaktadır. "Zat" ise zaten yine birlik ifade eden bir kelimedir. Açıkça "bir zat" ifadesi kullanılmıştır; "iki" ya da "birileri" denmemiştir. Bediüzzaman'ın Hz. Mehdi ve cemaatinin şahsı manevisinden "ve" ifadesini kullanarak iki ayrı kavram olarak bahsetmesi, bu konuya açıklık getiren bir başka delildir.

8- Tâ âhir zamanda, hayatın geniş dairesinde asıl sahibleri, yâni Hz. Mehdi, Hz. İsa ve şâkirdleri (öğrencileri), Cenâb-ı Hakkın izniyle gelir, o daireyi genişlendirir ve o tohumlar sünbüllenir. (Sikke-i Tasdik-i Gaybî, sf. 172) (Kastamonu Lahikası, sf. 72)

Bediüzzaman burada da Hz. Mehdi ve şahsı manevinin ayrı kavramlar olduğunu açıkça ifade etmektedir. Hz. Mehdi ve şakirtleri olarak iki ayrı kavramdan bahsetmektedir; Hz. Mehdi'nin zatı ve şakirtleri. Buradaki "ve" kelimesi bu konuya açıklık getirmektedir. Bu ikisi birbirinden ayrıdır ve ikisinin biraraya gelmesinden Hz. Mehdi'nin şahsı manevisi oluşmaktadır .


9- Hem bu üç vezaifi (vazifeleri) birden bir şahısta, yahut cemaatte bu zamanda bulunması ve mükemmel olması ve birbirini cerhetmemesi (çürütmemesi) pek uzak, adeta kabil (mümkün) görülmüyor. Ahir zamanda, Al-i Beyt-i Nebevi'nin (asm) (Peygamberimiz'in soyunun) cemaat-i nuraniyesini (nurani cemaatini) temsil eden Hazret-i Mehdi de ve cemaatindeki şahs-ı manevi de ancak içtima edebilir (toplanabilir). (Kastamonu Lahikası, sf. 139) (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 186)

Bu sözde de Hz. Mehdi ve cemaatinin şahsı manevisi yine "ve" ifadesiyle birbirinden ayrılmıştır. Bu izahtan Hz. Mehdi ve şahsı manevinin iki ayrı kavramı temsil ettiği anlaşılmaktadır. Demek ki Hz. Mehdi ve şahsı mavnevisi iki ayrı konudur.

10-... Mehdi-i Âl-i Resul'ün temsil ettiği kudsî cemaatinin şahsı manevîsinin üç vazifesi var. (Emirdağ Lâhikası-1 sf. 265)

Bediüzzaman'ın bu sözünde ise Hz. Mehdi'nin cemaatinin şahsı manevisinin yerine getireceği üç büyük vazifeden bahsedilmektedir. Bu cemaatin şahsı manevisini temsil eden, başlarındaki kişi de Hz. Mehdi'dir. Ama bu görevi, bu kudsi cemaatin şahsı manevisi yerine getirmektedir. Bediüzzaman'ın bu açıklaması da yine Hz. Mehdi'nin "şahsı manevisi"nin ve "zatının" iki ayrı kavram olarak ele alındığını göstermektedir. Bediüzzaman'ın eserlerinde kullandığı "şahsı manevi" kavramı konusundaki yanlış anlaşılmaya açıklık kazandıran bu izahlara daha pek çok örnek vermek mümkündür. Ancak bunlardan sadece birkaç tanesi bile, Hz. İsa'nın ve Hz. Mehdi'nin ahir zamanda beraberlerindeki mümin topluluklarının şahsı manevisi ile birlikte, onlara önderlik ederek zuhur edeceklerinin anlaşılması için yeterlidir. Bediüzzaman tüm bu sözlerinde "Hz. İsa ve cemaatinin şahsı manevisi" ve "Hz. Mehdi ve onun cemaatinin şahsı manevisi" olarak iki ayrı kavramdan bahsetmektedir. Bu "ikisinin biraraya gelmesinden şahsı manevi kavramının oluştuğunu", ancak bu mübarek ve kutlu şahısların şahsı manevileriyle birlikte, bizzat beraberlerindeki müminlere önderlik edeceklerini açıklamaktadır. Üstad, Hz. Mehdi'nin, kendisinden önce gelip geçmiş halifeler, emirler, hükümdarlar gibi cismani bir şahıs olacağını ve Resulullah (sav)'in soyundan gelecek bir zat olarak zuhur edeceğini sözlerinde pek çok defa açıkça ifade etmiştir. Buraya kadar anlatılanlardan anlaşıldığı gibi, "şahsı manevi" kavramını, onun önderi olan, başındaki şahıstan ayrı, müstakil ve bağımsız değerlendirmek büyük bir hata olur. Kuran'da bahsi geçen tüm mümin topluluklarının başında bir elçi ya da bir kumandan yer almaktadır. Ahir zamanda da Kuran ahlakının tüm yeryüzüne hakim olması gibi dünya tarihinin çok müstesna bir döneminde müminlerin başsız, kendi halinde bir topluluk olarak kalmaları Kuran'da bildirilen adetullaha uygun değildir. (En doğrusunu Allah bilir) Hz. İsa ahir zamanda yeryüzüne gelecek, müminlere önderlik edecek ve Hz. Mehdi ile birlikte İslam'ın nurunun tüm insanları aydınlatmasına vesile olacaklardır. Hz. Mehdi de bir şahsı manevi olarak değil, bizzat gelip ahir zamanda Müslümanların başına geçecek, onları Allah'ın izniyle içine düştükleri sıkıntı ve zorluklardan kurtarıp huzur adalet nimet ve bolluğa kavuşturacaktır.

Öteler Bir Şeyler Değişime Başlamış mıdır?

'Hz. İsa Öldü' Diyenler Büyük Bir Yanılgıda mıdır!

    

İman etmeyenler tarih boyunca pek çok peygambere olduğu gibi, Hz. İsa'ya da çeşitli tuzaklar kurmuş ve onu öldürmeye kalkışmışlardır. Ancak Allah, inkar edenlerin Hz. İsa'ya kurdukları tuzakları bozmuş, Hz. İsa'yı öldürememişlerdir. Hz. İsa Allah Katına yükseltilmiştir ve Hıristiyanların da bekledikleri gibi Allah'ın takdir ettiği zaman geldiğinde yeniden dünyaya gelecektir. Hz. İsa'nın yeniden yeryüzüne gelmesi ile ilgili yapılan tartışmaların, gün geçtikçe artması beraberinde birçok iddia ve soruyu da getirmektedir. Bu nedenle makalemizde, hiçbir doğruluğu olmayan iddiaları ve cevabı yanlış verilen soruları işlemek amaçlanmıştır. Bu vesileyle "Hz. İsa'nın yeniden dünyaya dönüşü" konusunda yapılan yanlış bilgilendirme ve yönlendirmeler Allah'ın izniyle düzeltilmiş olacaktır. 


İddia 1: Maide Suresi'nin 117. ayetinde geçen "... Beni vefat ettirdiğinde (teveffeyteni) üzerlerindeki gözetleyici Sendin..." ifadesi bazı kişilerin iddia ettiği gibi biyolojik bir ölüm müdür?

Cevap 1: Bu ayette geçen "vefat ettirmek" kelimeleri biyolojik bir ölüm değildir. Vefat ettirmek, her zaman biyolojik olarak insanın ölümü manasında kullanılmamaktadır. Örneğin bu ayette "vefat ettirme" olarak tercüme edilen kelimeyle, Enam Suresi'nin 60. ayetinde kullanılan kelime aynıdır. Ancak "Vefat" kelimesinin Arapça karşılığı Türkçede kullanılan ölüm anlamından farklı anlamlar taşımaktadır.

"Sizi geceleyin vefat ettiren (teveffakum) ve gündüzün "güç yetirip etkilemekte olduklarınızı" bilen, sonra adı konulmuş ecel doluncaya kadar onda sizi dirilten O'dur..." (Enam Suresi, 60)

Bu ayetten de anlaşılacağı gibi, Allah uyuyan insanın da canını almaktadır, ama bu haliyle insan bildiğimiz manada ölmüş olmaz. Teveffa kelimesinin, uyku manasında kullanıldığını söyleyenlere göre -ki çoğunluk bu görüştedir- ayetin tefsiri "Seni uyutacağım" şeklindedir. Sonuç olarak Hz. İsa'nın uykudakine benzer bir duruma sokularak Allah Katına yükseltildiğini, olayın bildiğimiz ölüm olmadığını, sadece bu boyuttan bir ayrılış olduğunu söyleyebiliriz. (En doğrusunu Allah bilir.)


İddia 2: Allah Hz. Muhammed (sav)'in son peygamber olduğunu bildirdiği için Hz. İsa'nın tekrar geleceğini düşünmek İslam'a aykırı değil midir?

Cevap 2: Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki Muhammed Suresi'nin 40. ayetinde de bildirildiği gibi Peygamber Efendimiz (sav), "Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. " Ve Hz. İsa'nın ikinci kez yeryüzüne gelecek olması bazı kimselerin öne sürdüğü gibi- bu gerçeği değiştirmez. Hz. İsa, Hz. Muhammed (sav)'den sonra gönderilen bir peygamber olarak değil, Hz. Muhammed (sav)'in şeriatını devam ettirecek ve dünyaya din ahlakını hakim kılacak bir elçi olarak gelecektir.

İddia 3: Hz. İsa'nın Allah Katına yükseltilmesi bizim bağımlı olduğumuz zaman ve mekan kavramları ile değerlendirilebilir mi? Hz. İsa gökyüzünde mi yaşamaktadır?

Cevap 3: Hz. İsa'nın Allah Katına yükseltilmesini bu şekilde yorumlamak son derece yanlış olacaktır. Belirtilmelidir ki, Hz. İsa'nın Allah Katına yükseltilmesi ile kasıt, Hz. İsa'nın bilinen anlamda gökyüzünde yaşamaya başlaması değildir. Hz. İsa'nın yükseltilmesinden kasıt, Allah'ın Hz. İsa'yı zamandan ve mekandan bağımsız ayrı bir boyuta almasıdır. (En doğrusunu Allah bilir.)

İddia 4: Hz. İsa'nın ölmemiş ve Allah Katına yükseltilmiş olması, kendisinin ölümsüz olduğu anlamına mı gelmektedir?

Cevap 4: Bazı kimseler, Enbiya Suresi'nin 34. ve 35. ayetlerinde bildirilen "hiçbir beşere ölümsüzlüğü vermedik" ve "her nefis ölümü tadıcıdır." ifadelerine dikkat çekerek Hz. İsa'nın da ölmüş olduğunu öne sürmektedir. Ancak ayetlerde Allah'ın Hz. İsa'yı inkar edenlerin kurduğu tuzaktan koruyup kurtardığı bildirilmiştir. Bu ise, elbette Hz. İsa'nın ölümsüz olduğu anlamına gelmemektedir. Unutulmamalıdır ki "O, yalnızca bir kuldur..." (Zuhruf Suresi, 59) ayetiyle bildirildiği gibi, Hz. İsa da Allah'ın yarattığı bir kuldur ve herkes gibi ölümlüdür.

İddia 5: Hz. İsa'nın gelişine inanmak, Hıristiyanlığı savunmak anlamına mı gelmektedir?

Cevap 5: Hz. İsa, Allah Katında övülmüş, seçkin kılınmış, mübarek bir peygamberdir. Üstün ahlakı ve derin imanı tüm müminler tarafından saygıyla anılmakta ve örnek alınmaktadır. Hz. İsa'nın ahlakını övmek, böyle kutlu bir insanın yeniden dünyaya gelecek olmasından heyecan duymak, bu gerçeği tüm iman edenlere müjdelemek, güzel tavır örnekleridir."Hıristiyanlığa destek vermek olur" gibi akıl ve mantık dışı bir mazeret öne sürerek, Hz. İsa'nın geleceği gerçeğini göz ardı etmeye çalışmak kesinlikle makul bir davranış değildir. Ayrıca belirtilmelidir ki, Hz. İsa yeniden dünyaya geldiğinde, Kitap Ehli'nin sapkın inançlarını ortadan kaldıracak, insanları Allah Katında hak olan dine yani İslamiyet'e çağıracak, Kuran'la ve sevgili Efendimiz (sav)'in sünnetiyle hükmedecektir. Bu gerçek hadislerde şöyle müjdelenmiştir:

“Kırk (40) yıl Allah'ın Kitabı ve benim sünnetimle hükmeder, vefat eder. “

İddia 6: "Hz. İsa'nın ölmediği ve tekrar yeryüzüne geleceği"
inancı Hıristiyanlığa ait tahrif edilmiş bir inanç mıdır?

Cevap 6: Hayır, değildir. Hz. İsa'nın Allah Katına yükseltilmesi konusunda Hıristiyanların, üçleme ve Hz. İsa'yı sözde ilahlaştırma gibi sapkın inançlarından kaynaklanan birtakım yanlış yorumları bulunmaktadır. Hıristiyanların bu yorumları dejenere edilmiş, gerçek dine uygun olmayan yorumlardır ve Kuran'da bu dejenere olmuş inanç ve hükümlerin hangileri olduğu belirtilir. Ancak Hıristiyanların Hz. İsa'nın tekrar yeryüzüne geleceğine dair inançları Kuran'da açık ve net olarak pekiştirilmiştir. Eğer Hz. İsa'nın yeniden yeryüzüne dönecek olması Hıristiyanların tahrif edilmiş inançlarından biri olsaydı (ki bu doğru değildir), hiç şüphesiz diğer tüm sapkın inanışlarda olduğu gibi bu da Kuran'da bildirilirdi.

İddia 7: Hz. İsa'nın yeniden gelişi ile, binlerce yıl önce ölen birinin dirilişine tanıklık edilecek olması, imtihan ortamını ortadan kaldırmış olmaz mı?

Elbette bu, hiçbir mantıklı dayanağı olmayan bir yorumdur ve bu yorumda iddia edildiği gibi, Hz. İsa'nın dönüşü tüm insanlar tarafından hemen kabul edilmeyebilir. Hz. İsa, özellikle inkar edenler, gerçek din ahlakını yaşamayanlar veya imanen zayıf olanlar tarafından şüphe ile karşılanabilir.

Cevap 7: Unutulmamalıdır ki tarih boyunca gönderilen peygamberlerin pek çoğu insanları imana davet edebilmek için onlara Allah'ın dilemesiyle pek çok mucizeler göstermişlerdir. Ancak gördükleri mucizeler karşısında insanların büyük bir kısmı iman etmemiş, tam tersine daha da kibirlenmiş ve inkarlarında direnmişlerdir. Dolayısıyla bazı insanların iddia ettiği gibi Hz. İsa'nın gelişi gibi büyük bir mucizenin gerçekleşmesiyle, imtihan ortamının ortadan kalkması kesinlikle söz konusu değildir.

İddia 8: Hz. İsa'yı beklemek iman edenleri tembelliğe sürüklemez mi?

Cevap 8: Bu aklın ve vicdanın kabul edemeyeceği bir iddiadır. Bazı kimselerin iddialarının tam tersine, Allah'ın insanlara bir elçi gönderecek olması samimi olarak iman edenler için çok önemli bir şevk konusudur. Gönülden iman eden bir kişi, elçinin geleceği ortam için elinden gelen en iyi ve güzel hazırlığı yapması gerektiğini bilir. İmani bir heyecan ve aşkla hem kendisini hem de çevresini bu kutlu olaya hazırlar. Tembellik ve şevksizlik ise imani zayıflığı olan kişilerin özellikleridir.

İddia 9: "Din ahlakını hakim kılmak için neden Hz. Muhammed (sav) değil de, Hz. İsa gönderilmektedir?"

Cevap 9: Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), yaşamı boyunca Allah yolunda tüm insanlığa örnek bir mücadele sergilemiş ve Allah'ın takdir ettiği süre dolduğunda ise, diğer birçok peygamber gibi ömrü sona ermiştir. Hz. İsa için ise, Allah farklı bir kader takdir etmiş ve onun yeniden yeryüzüne döneceğini vadetmiştir. Bu Rabbimiz'in takdiridir ve şüphesiz büyük hikmetleri vardır. Hz. İsa'nın yeniden gelecek olmasının hikmetlerinden biri ise (en doğrusunu Allah bilir), Hıristiyanların ve Yahudilerin içinde bulundukları durumdan ancak bu şekilde kurtulabilecek olmalarıdır. Bilindiği üzere, Hıristiyanlar, Hz. İsa'nın ardından peygamberlerini ilahlaştırma sapkınlığına düşmüşler (Allah'ı tenzih ederiz) ve dinlerini tahrif etmişlerdir. Hıristiyan dünyasının söz konusu tüm sapkın inanışlardan arınarak gerçek din ahlakına ve son hak din olan İslam'a yönelmeleri için Hz. İsa'nın gelmesi bu nedenle büyük önem taşımaktadır. Hz. İsa Yeryüzüne Yeniden Geldiğinde Her Tavrıyla Hikmetli ve Benzersiz Olacaktır...

Buraya kadar verilmiş olan cevaplar samimi olarak iman edenlerin bu önemli konuyu bir kez daha düşünmeleri ve vicdanlarının sesini dinleyerek maddi manevi gerekli tüm hazırlıkları yapmaları için önemli birer hatırlatmadır. Bu hatırlatmaya uyanlar, Allah'ın izniyle, bu kutlu elçi yeniden yeryüzüne geldiğinde -sevgili Peygamberimiz (sav)'in müjdelediği gibi- kendisinin yardımcısı ve destekçisi olma şerefine erişmeyi umabilirler. Hiç şüphesiz bu, gönülden iman eden tüm Müslümanların duasıdır.

 

Hz. İsa'nın Yaklaşan Dönüşü ve Gerçekleşen Kıyamet Alametleri nelerdir?

                

 

Hz. İsa'nın doğumundan Allah Katına yükselişine kadar her konuda, diğer insanlardan büyük farklılıklar gösterdiğine Kuran'da dikkat çekilmiştir. Herşeyden önce Hz. İsa, bilinen sebeplerin dışında bir yaratılışla doğmuş ve babasız olarak dünyaya gelmiştir. Ayrıca Kuran'da "Allah'ın kelimesi" ifadesi yalnızca Hz. İsa için kullanılmış, Allah Hz. İsa'nın ismini henüz dünyaya gelmeden bildirmiştir. Tüm bunlar, Hz. İsa'nın diğer insanlardan daha farklı bir yaratılışla yaratıldığını gösteren delillerdendir.Hz. İsa hakkında doğruluğu kesin olan bilgiye ulaşabileceğimiz yegane kaynak, Allah'ın kıyamete kadar koruyacağını vaat ettiği Kuran-ı Kerim'dir. Allah Kuran'da, Hz. İsa'nın ölmediğini, göğe yükseltildiğini ve ahir zaman adı verilen kıyamet öncesinde yaşanacak olan dönemde ikinci kez dünyaya geleceğini haber vermiştir. Kuran'da müjdelenen bu önemli konuyu iki bölüm halinde inceleyeceğiz. Bu yazımızda Hz İsa'nın hayatının sona ermediğini, gelecek yazımızda ise Hz İsa'nın yeryüzüne tekrar döneceğini Kuran-ı Kerim'deki delilleri ile sizlere açıklayacağız.

 

 Hz. İsa Öldürülmemiş, Allah Katına Yükseltilmiştir

 

Hz. İsa'yı tutuklayan Romalılar ve Yahudi din adamları onu çarmıha gerdiklerini ve böylelikle öldürdüklerini iddia etmişlerdir. Nitekim, tüm Hıristiyan alemi de olayı bu şekilde kabul etmekte, fakat Hz. İsa'nın öldükten sonra dirilerek göğe yükseldiğine inanmaktadır. Ancak Kuran'a baktığımızda olayın aslının böyle olmadığını görürüz:

"Ve: Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük (katelna) demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler (ma katelehu) ve onu asmadılar (ma salebe). Ama onlara (onun) benzeri gösterildi (şubbihe). Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler (ma katelehu)." (Nisa Suresi, 157)

 

Aynı ayetin devamında Hz. İsa'nın öldürülmediği ve Allah Katına yükseltildiği şu şekilde bildirilmektedir:

"Hayır; Allah onu Kendine yükseltti (refea). Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir." (Nisa Suresi, 158)

Ayette geçen ama onlara (onun) benzeri gösterildi ifadesi Hz. İsa'nın öldürülmediğini ve Allah Katına yükseltildiğini ortaya koymaktadır. Allah, bu iddiada bulunanların gerçeğe dair bir bilgileri olmadığına da dikkat çekmektedir. Allah insanlara Hz. İsa'nın bir benzerini göstermiş ve onu Kendi Katına yükseltmiştir. Kuran'da peygamberlerin ölümlerinin aktarıldığı kıssalarda geçen kelimeler ile, Hz. İsa'nın öldürülme girişiminin anlatıldığı ayetlerde geçen kelimelerin incelenmesi, Hz. İsa'yla ilgili önemli bir gerçeği ortaya çıkarmaktadır. Kuran'da peygamberlerin ölmesi veya öldürülmesiyle ilgili olarak kullanılan kelimeler katele (öldürmek), mate (ölmek), haleke (helak olmak), salebe (asmak) ya da birkaç özel kelime ile ifade edilmiştir. Oysa Hz. İsa için, Kuran'da çok açık bir ifadeyle, Onu öldürmediler (ma katelehu) ve asmadılar (ma salebuhu) ifadesi kullanılarak hiçbir öldürme şekliyle öldürülmediği vurgulanmaktadır. İnsanlara Hz. İsa'nın bir benzerinin gösterildiği ve onun Allah Katına yükseltildiği bildirilmektedir. Al-i İmran Suresi'nde ise Hz. İsa'yı Allah'ın vefat ettireceği ve onu Kendi Katına yükselteceği bildirilmiştir:

"Hani Allah, İsa'ya demişti ki: Ey İsa, doğrusu seni Ben vefat ettireceğim (müteveffiyke), seni Kendime yükselteceğim (rafiuke), seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim..." (Al-i İmran Suresi, 55)

 

Kuran'da geçen ölüm anlamı içeren kelimelerin Arapça karşılıklarının incelenmesi, Hz. İsa'nın bildiğimiz manada ölmediğini açıkça ortaya koyar. Al-i İmran Suresi'nde geçen vefat ettirme kelimesinin kullanım şekilleri şöyledir: Teveffa: Vefat Ettirme Maide Suresi'nin 117. ayetinde ölüm olayı şu şekilde anlatılmaktadır:

 

"Ben onlara bana emrettiklerinin dışında hiçbir şeyi söylemedim. (O da şuydu: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin. ' Onların içinde kaldığım sürece, ben onların üzerinde bir şahidim. Beni vefat ettirdiğinde (teveffeyteni), üzerlerindeki gözetleyici Sen ' din. Sen herşeyin üzerine şahid olansın." (Maide Suresi, 117)

 

Bu ayette geçen ve Türkçe meallerde öldürme ya da vefat ettirme olarak çevrilen kelime Arapçada teveffa kökünden türemiştir ve bu kelime ölüm manasına değil, canın alınması manasına gelmektedir. İnsanın canının alınmasının ise her zaman ölüm anlamına gelmediği yine Kuran'da bize bildirilmektedir. Örneğin teveffa kelimesinin geçtiği bir ayette insanın ölümünden değil, uykuda canının alınmasından bahsedilmektedir:

"Sizi geceleyin vefat ettiren (teveffakum) ve gündüzün güç yetirip etkilemekte olduklarınızı bilen, sonra adı konulmuş ecel doluncaya kadar onda sizi dirilten O'dur..." (Enam Suresi, 60)

Bu ayette vefat ettirme olarak tercüme edilen kelime ile, Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetinde kullanılan kelime aynıdır, yani her iki ayette de teveffa kelimesi geçmektedir. Allah Kuran ayetlerinde Hz. İsa'nın öldürülmediğini, asılmadığını, insanlara onun bir benzerinin gösterildiğini, onu vefat ettirdiğini (yani uykudaki gibi canını aldığını) ve Kendi Katına yükselttiğini bildirmiştir. Hz. İsa için canını almak anlamına gelen teveffa fiili kullanılırken, diğer peygamberler için normal ölümü ifade eden "katele" ya da "mevt" gibi ifadeler kullanılmaktadır. Bu bilgiler doğrultusunda, Hz. İsa'nın uykudakine benzer bir duruma sokularak Allah Katına yükseltildiğini, olayın bildiğimiz ölüm olmadığını, sadece bu boyuttan bir ayrılış olduğunu söyleyebiliriz. (En Doğrusunu en iyi Allah bilir.)

Hz. İsa'nın Yeryüzüne İkinci Gelişi ile İlgili İncil'de Açıklamalar Var mıdır?

Hz. İsa'nın dönüşüne ilişkin İncil'in 210 bölümünde 318 farklı açıklama vardır. Aşağıda bazılarına yer vereceğimiz bu açıklamalarda Hz. İsa'nın Allah Katına alınışı ve yeryüzüne geri geleceğine dair çok açık ifadeler bulunmaktadır:

"... Çünkü size yer hazırlamaya gidiyorum. Gider ve size yer hazırlarsam, siz de benim bulunduğum yerde olasınız diye gelip sizi yanıma alacağım." (Yuhanna, 14: 2-3)

... Sizden göğe alınan bu İsa, göğe çıktığını nasıl gördünüzse, aynı şekilde geri gelecektir. (Elçilerin İşleri, 1: 11)

Bunun için size, `İşte Mesih çölde' derlerse gitmeyin. 'Bakın, iç odalarda' derlerse inanmayın. Çünkü İnsanoğlu'nun gelişi, doğuda çakıp batıya kadar her taraftan görülen şimşek gibi olacaktır. (Matta, 24: 26-27)

Bunun için siz de hazır olun! Çünkü İnsanoğlu (İsa), ummadığınız bir saatte gelecektir. (Matta, 24: 44)

Allah, Mesih'i belirlenen zamanda ortaya çıkaracaktır. Onur ve kudret sonsuza dek O'nun olsun. Amin. (Timoteusa 1. Mektup, 6: 15-16)

Bundan böyle, doğruluk tacı benim için hazır duruyor. Adil yargıç olan Rab, o gün bu tacı bana, ve yalnız bana değil, onun gelişini özlemle beklemiş olanların hepsine verecektir. (Timoteos'a 2. Mektup, 4: 8)

Göksel Egemenliğin bu müjdesi tüm uluslara bir tanıklık olmak üzere bütün dünyada duyurulacak, ve son o zaman gelecektir. (Matta, 24: 14)

"O zaman İnsanoğlu'nun (İsa’nın) belirtisi gökte görünecek. Yeryüzündeki bütün halklar ağlayıp dövünecek. İnsanoğlu'nun (İsa’nın) gökteki bulutlar üzerinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler." (Matta, 24: 30)

"Melekler 'Ey Celileliler, neden göğe bakıp duruyorsunuz?' diye sordular. Sizden göğe alınan bu İsa, göğe gittiğini nasıl gördünüzse, aynı şekilde geri gelecektir." (Elçilerin İşleri, .1: 11).

"Oysa bizim vatanımız göklerdedir. Ve oradan kurtarıcı olan ... İsa Mesih'i bekliyoruz." (Filipililere Mektup, 3: 20).

"İşte, bulutlarla geliyor! Her göz onu görecek...." (Vahiy, 1: 7)

Kardeşler, bilgiçliğe kapılmanızı önleyecek şu sırdan habersiz kalmanızı istemem: Sonunda bütün İsrail kurtulacaktır. Yazılmış olduğu gibi: "Kurtarıcı, Siyon'dan gelecek ve Yakup'un soyundan tanrısızlığı uzaklaştıracaktır. (Romalılara Mektup, 11: 25-26)

İncir ağacından ders alın! Dalları filizlenip yapraklarını sürünce, yaz mevsiminin yakın olduğunu anlarsınız. Aynı şekilde, bütün bunların gerçekleştiğini gördüğünüzde bilin ki, İnsanoğlu (İsa) yakındır, kapıdadır. (Matta, 24: 32-33)

İnsanoğlu (İsa) kendi görkemi içinde bütün melekleriyle birlikte gelince, görkemli tahtına oturacak. (Matta, 25: 31)

Daha önce de vurguladığımız gibi Hz. İsa'nın ikinci gelişiyle meydana gelecek bu hakimiyet, adaletin, zenginliğin, güzel ahlakın hakim olduğu bir dönem olacaktır. Bu konuda İncil'in çeşitli bölümlerinde verilen bilgilerden bazıları şunlardır:

"Ne mutlu halim olanlara; çünkü onlar yeri miras alacaklar. (Matta, 5: 5)

Bunun için siz şöyle dua edin: ...Egemenliğin gelsin. (Matta, 6: 9-10)

İnsanlar doğudan batıdan, kuzeyden güneyden gelecek ve Tanrı'nın Egemenliğinde sofraya oturacaklar. Ve işte, sonuncu olan bazıları birinci olacak, birinci olan bazıları da sonuncu olacak." (Luka, 13: 29-30)

İsa onlara şu benzetmeyi anlattı: "İncir ağacına ya da herhangi bir ağaca bakın. Bunların yapraklandığını gördüğünüz zaman, yaz mevsiminin pek yakın olduğunu kendiliğinizden anlarsınız. Aynı şekilde, bu olayların gerçekleştiğini gördüğünüzde bilin ki, Allah'ın Egemenliği yakındır." (Luka, 21:29-31)

O zaman Kral, sağındaki kişilere, "Sizler... (Allah'ın) kutsadıkları, gelin!" diyecek. "Dünya kurulduğundan beri sizin için hazırlanmış olan egemenliği miras alın!" (Matta, 25:34)

Kutsalların dünyayı yargılayacağını bilmiyor musunuz?... (Korintoslulara I. Mektup, 6:2)

Ahir zamanda meydana gelecek olan alametlerde, din ahlakının dünyaya hakimiyeti ile ilgili açıklamalarda İslam dini ile Hıristiyanlık ve Yahudilik arasında büyük bir uyum olduğu açıktır. Bu uyum, üç dinin mensuplarının da büyük bir bekleyiş içinde olmalarına vesile olmuştur. İşte içinde bulunduğumuz dönem, bu mucizenin gerçekleşmesinin en çok beklendiği ve belki de en yakın olduğu dönemdir. Bu ise bütün inananları şevklendirecek büyük bir müjdedir.

 

Vesselam..

 

Son Güncelleme (Salı, 05 Mayıs 2020 14:40)

 
Translator (Siteyi Çevir)

EnglishFrenchGermanItalianPortugueseRussianSpanish

 
YENİ KİTAPLAR

KABUSTAN

GELEN

(2022)

Düşlerimiz gerçek olsaydı ne olurdu?

Peki, ya Kabuslarımız?

Kabustan Gelen Kapak

Kabustan Gelen, aslında Şeytan ve onun kötü şöhretli bir sembolü ve heykeli olan Baphomet’le İnsanlığın yokoluş/varoluş mücadelesini sembolik olarak kabuslar yoluyla anlatan ve tamamı günümüzde yaşanan ve geçen bir Kıyamet savaşının öyküsüdür.

 ♦ ♦  

ÇÖL

GEZEGEN

(2021)

Gözlerimi açtığımda içinde sadece kum taneleri olduğunu fark ettim!

 Çöl Gezegen Logo

Çöl Gezegen, Dünya’daki İklim ve Su Krizi üzerine yazılmış bir Bilimkurgu Romandır. Çöl Gezegen, aynı zamanda İnsanlığın yokoluş-varoluş mücadelesini anlatan ve tamamı gelecekte geçen ve su yüzünden başlayan bir Kıyamet savaşının öyküsüdür.

 ♦ ♦  

MEDUSA'NIN

SIRRI

(2020)

Cehennem'e Açılan Kapıya Hazır mısınız?

Medusanın Sırrı2

Dünyanın en iyi Pandemi kitabını okumaya hazır mısınız? Medusa'nın Sırrı, Sizi yeraltındaki Cehennem'in 7 kapısından birine sürükleyecek.

 ♦ ♦  

SON

KEHANET

(2019)

Cennet'e Geri Dönüş!

Son Kehanet Tablet Telefon

İnsanlık nereden geldi, Nereye gidiyoruz?

Bu sorunun cevabını Son Kehanet'te bulacaksınız.

 ♦ ♦  

TANRI'NIN

IŞIKLARI

(2018)

Çöl'de Başlayan Hikaye

Tanrının Işıkları Reklam

Dünya'nın en iyi Bilim-Kurgu Romanı yayınlandı.

Dünya'nın en büyük sırrını öğrenmeye hazır mısınız?

♦ ♦  

KÜÇÜK

ELİSA

(2017)

Zaman Yolcusu

Küçük Elisa Small Kapak

"Dünya yaşamı, bir nevi bir eğlence ve bir oyundan ibarettir."

(Kuran, İslam'ın Temel kitabı)

Unutmayın! Bu evrendeki her şeyin bir hayali ve bir de gerçek görüntüsü vardır...

♦ ♦  

KANON

(2016)

Kutsal Kitapların Yeni Bir Yorumu

KANON

KANON, ÜÇ ANA BÖLÜMDEN OLUŞUR:

1- KUR'AN, İNCİL VE TEVRAT (Genel Bir Değerlendirme)

2- KUR'AN'IN KANONİK YURUMU (99 Kanon)

3- İNCİL'İN KANONİK YORUMU (303 Kanon)

 ♦ ♦  

SONSUZLUĞUN

SONSUZLUĞU

(2015)

[114 Kod]

Sonsuzluğun Sonsuzluğu

"SONSUZLUĞUN SONSUZLUĞU", aradığın islam felsefesidir, yeni bir düşünce stilidir ki, aynı zamanda sana kainattaki nesnelerin ne kadar drift ve incelikti bir kumaşlar bütünü gibi nazenin bir şekilde sonsuzluğa kapı açacak şekilde tasarlandığını ve mükemmel bir şekilde ilm-i ebedi ve ezeli’de yaratıldığını, susamış gönüllere denizdeki okyanusa dönüşen marifet damlasıdır, hakikati arayan ariflere hikmettir, vesselam..

 ♦ ♦ 

RUYET-UL

GAYB

(2014)

Haberci Rüyalar

Ruyet ul Gayb Kapak

EY ARKADAŞ! Kur’an-ı Hakim’in rüyalara ve hakikat Alimine kapı açan 14 ayetinden istifade ettiğim, 14 adet rüyayı; Hakikat ve Rüya alemi & Gayb Lisanıyla, hakikate açılan 14 pencere halinde ifade edeceğim.

  Kim isterse istifade edebilir.

 ♦ ♦ 

ESKİLERİN

MASALLARI

(2013)

Esatir-ul Evvelin

ESKİLERİN MASALLARI

EY ARKADAŞ! “KUR’AN-I HAKİM’in, Tarih-i Kadim’in derinliklerine bakan ve Eskilerin Hikayeleri şeklinde anlatılagelen mühim bir sırrına bakan, ONÜÇ TARİHİ MÜTEŞABİH AYETİNDEN istifade ettiğim, ON KISA PARLAK KISSA’dan ibarettir. Tamamı, BİR MUKADDİME ile tarihin derinliklerine uzanan ON KISSA’dan oluşan ON EFSANE ile sonuç niteliğindeki BİR HATİME’den oluşan 22 DERS’ten ibarettir..

 ♦ ♦ 

HANIMLAR İÇİN

DİN REHBERİ

(2012)

El-Murşid-ul Nisa

HANIMLAR İÇİN DİN REHBERİ KAPAK

Ey Hanım Kardeş! Benden birkaç nasihat istedin. Şimdi, gelecek olan kısımlarda KUR’ÂN-I HAKÎM’in 19 âyetinden istifade ettiğim İSLÂMIN TEMEL DİNÎ bilgileri (NAMAZ, ORUÇ, İMAN ESASLARI, ZEKAT ve kısaca İSLÂM TARİHİ) ile ilgili merak ettiğin meselelerini AVÂM (HALK) lisanıyla HULASÂ (ÖZET) bilgiler halinde İKİ BÖLÜM halinde ifade edeceğim.

Kim isterse istifade edebilir..

 ♦ ♦ 

ZAMANIN

SAHİPLERİ

(2011)

Sahib-üz Zaman

ZAMANIN SAHİPLERİ KAPAK

Zamanın Sahibi, seslendi:

"Daha yolumuz var mı Üstad?"

Üstad: "Bu yol uzun ve zahmetlidir, lakin sonuna varmak yol harcı değil.."

Yolcu: "İşte bu yol, 1400 sene sonra gelecek olan bir Hakikatin 66 madde ile isbatıdır, lakin herkesin her meselesini anlayabilmesi yol harcı değildir.."

 ♦ ♦ 

AŞK-I

MESNEVİ

(2010)

Sonsuz Aşk

AŞK I MESNEVİ KAPAK

Sufi: "Haktan alırız, Halka veririz.."

Ney: "Herkes kendi anlayışına göre bana yol arkadaşı oldu, lakin kimse içimdeki sırları araştırmadı.."

Vesselam..

♦ ♦ 

YARATILIŞ

GERÇEKLİĞİ

(CİLT 2)

(2009)

Kevn-üt Tekamul-II

Yaratılış Gerçekliği II İkinci Kapak

İKİNCİ CİLT:

EVREN & CANLILARIN YARATILIŞI

[Yaratılışı isbat eden en büyük biyokimya atlası!]

 ♦ ♦ 

YARATILIŞ

GERÇEKLİĞİ

(CİLT 1)

(2009)

Kevn-üt Tekamul-I

Yaratılış Gerçekliği I Kapak

BİRİNCİ CİLT:

  EVRİM TEORİSİ

Evrim Teorisi ve Yaratılış iki zıt görüş olarak tarih içerisinde hep sürdürülegelmiştir. Fakat aslında, bu iki kavram TEKAMÜL (değişerek yaratma) noktasında kesişmekte ve yaratıcının varlığını daha iyi ispatlayan birer teoriye dönüşmektedir.

 ♦ ♦  

İSEVİLİK

İŞARETLERİ

(2008)

İşarat-ul İseviyye

İSEVİLİK İŞARETLERİ

Tarih boyunca, neredeyse İKİ BİN senedir bu sapkın ve yanlış İNANÇ, milyonlarca Hristiyanın inkâra sapmasına ve CEHENNEM’e gitmesine neden olmaktadır. Bu KİTAB’ın amacı; KUTSAL KİTAP ve İNCİL’lerdeki bu, TEMSİLÎ GERÇEK ve HAKİKAT PARÇALARINI, HZ. İSA ile İLGİLİ GERÇEKLİKLERİ, İNCİLDEKİ KIYAMET SÜRECİ ile İLGİLİ BÖLÜMLERİ İlmî bir çerçevede ele alarak (Tarih, Coğrafya, Sosyoloji ve Arkeoloji gibi pozitif bilimlerin de yardımıyla) sırr-ı vahyin feyzi ve KUR’ÂN’ın ışığıyla aydınlatmaktır.

 ♦ ♦ ♦ 

5-BOYUTLU RELATİVİTE

&

BİRLEŞİK ALAN TEORİSİ

(2007)

Cem-ul İzafiyye

Birleşik Alan Teorisi

EVRENİN YARATILIŞINI, HER ŞEYİN TEK BİR KUVVETTEN GELDİĞİNİ VE VAHDANİYYETİ İSBATLAYAN:

EN BÜYÜK FİZİK KURAMI

Bugün fizikte bilinen dört temel kuvvet vardır: 1. Güçlü Çekirdek Kuvveti, 2. Elektromanyetik Kuvvet, 3. Zayıf Nükleer Kuvvet, 4. Gravitasyon (Yerçekimi) Kuvveti.

Başlangıçta (yani evrenin ilk yaratılış anında) tüm bu kuvvetler (ilmî tabirle hepsine birden “câzibe” kuvvetleri de denir) bir tek ana kudretin içindeydi. Literatürde buna “Birleşik Alanlar Kuvveti” veya teoremi de deniyor. Bu tek kudret, ALLAH Vahdâniyyeti ve Ehâdiyyeti ilkeleri uyarınca bitişikken, evrenin genişlemesi ile birlikte bir hikmete binâen fazlara ayrıldı.

♦ ♦ ♦ 

KIYAMET

GERÇEKLİĞİ

(2006)

Hakikat-ul Uhreviyye

Kıyamet Gerçekliği kapak

KIYAMET GERÇEKLİĞİ KÜLLİYATI'NIN FATİHA'SI VE AYNI ZAMANDA KIYAMET'İ İLAN VE İSBAT EDEN EN BÜYÜK ESER.

Yaklaşan Kıyamet

sürecine hazır mısınız?

- 2006 Hz. Mehdi’ nin Zuhuru,

 - 2036 Hz. İsa (A.S.)’ ın Nuzulü,

- 2037 Deccal’in Ortaya Çıkışı,

- 2052 Ye’cüc ve Me’cüc’ün Ortaya Çıkışı,

- 2064 Dabbet-ül Arz’ın Ortaya Çıkışı,

- 2065 Güneşin Batıdan Doğması.

Gerçekleri bilmek herkesin hakkıdır...

FACEBOOK SAYFALARIMIZ