ANA MENÜ
Kimler Online
Şu anda 7 konuk çevrimiçi
Kıyamet Gerçekliği Ara:

KIYAMET GERÇEKLİĞİ KÜLLİYATI

Osmanlı Medeniyeti Yeniden Kurulabilir mi?

YİTİP GİDEN BİR MEDENİYETİN ARDINDA KALANLAR, KÜLTÜR MİRASIMIZ VE GARİP BİR OSMANLICA KARİKATÜR

 

Hicret!..

Akşam Gazetesi, {Cemal Nadir, 1928}

 

 Bundan birkaç ay önce bir belgeselde tesadüfen izlediğim bir bir karikatür gerçekten yüreğimi burktu ve hem düşündürüp gülerken hem de ağlattırdı. Neden mi diyeceksiniz? Şunun için ki, eskiden beridir her veda ediş ve arta kalan garip anılar ben de bir hüzün duygusu oluşturmuştur. Hatta basit bir mesele de olsa onun ardında bir hatıra bırakarak hüzünlü bir şekilde bırakıp gitmesi beni de hüzünlendir. İşte böyle garip bir durum ile, 1900’lü yıllara ilişkin önemli bir arşiv belge niteliğindeki bir belgeselin tuhaf bir karesinde yeniden karşılaştım. Konu ne mi diyeceksiniz: Kur’an harflerinin kaldırılması, yani 1928’lerde Osmanlı alfabesinin kaldırılmasıyla Latin alfabesine geçişi temsil eden Cemal Nadir’e (1902-1947) ait bir karikatür. (O döneme ait diğer ilginç ve bir o kadar önemli  ve düşündürücü Cemal Nadir karikatürlüne de buradan ulaşabilirsiniz) Önce karikatürün ismi dikkatimi çekti: HİCRET. Ne garip değil mi? 600 yıl aradan sonra, o güzelim inci gibi dizilmiş Osmanlıca harfleri sanki bize küsmüşler gibi ağır adımlarla, beşeriyeti son kez selamlayarak ebediyete doğru göç edip hicret ediyorlar adeta. Aynen, mevsimi gelince göç eden kuşlar gibi onlarda uçup gittiler mazinin derin derelerine doğru. İşte bu halet-i ruhiye beni çok duygulandırdı ve birkaç saat ağlattırdı. Düşünün bir kere, 600 yıl aralıksız olarak tüm medeniyetlere beşiklik ve üstadlık yapan kültür mirasımızla birlikte binlerce eski yazı ile yazılmış esere ulaşma imkanı bulunan Osmanlıca alfabesi bir gece içerisinde Latin harfleri ile değiştirilmiş ve neticesinde kültürümüzün de iyice batılılaşmasıyla Kur’andan bir adım daha uzaklaşmıştık. Yani sanki karikatürdeki Osmanlıca harflerini sanki küsmüş gibi adımlarını atarak bizden uzaklaşmaları bu karikatürde daha da içli ve acıklı bir havaya bürünmüştü. İşte bu hazin halet beni bir süre ağlattırdı ondan Çünkü, düşünüm bir kere M. AKİF ve S. NURSİ gibi alimlerimiz bu yazı ile eserlerini kaleme almıştı ve Kur’ana bunun için sıkı sıkıya bağlıydılar, İmanları bu yüzden kuvvetliydi, tıpkı ecdad gibi. Oysa bizim şu anki edebiyat alanında geldiğimiz seviyeye bir bakın: İngilizce kelimelerle özgün Türkçemizi birbirine karıştırır olduk. Eee ne demişler: Bir milleti ele geçirmek istiyorsanız tek bir şey yapın: Önce dillerini değiştirin, kültürleri kendiliğinden değişir. Sonra, kültürleri değişti mi, dinlerini değiştirirler ki, inancı değişen bir milleti içeriden fethetmek kendiliğinden gelecektir. Dolayısıyla, biz de aşama aşama geldiğimiz bugünkü noktada tüm varlığımızı Batıya teslim etme noktasına geldiysek eğer, bunun başlangıcını dilimizin değişimindeki temel taşlarda aramamız gerekir. Gerçi, son zamanlarda internet ve yayın dünyasında bu konuyla ilgili pek çok gelişme yaşanmasına rağmen, Osmanlıcanın gelişmesinde ve yeni eklenen program ve eğitim çalışmalarıyla yeni kuşaklara miras bırakılabilecek kıymetli çalışmalar da yapılmaktadır. Bu makalemizde özellikle bu çalışmalara değineceğiz..

 

 

GELİŞTİRİLMİŞ  OSMANLICA  ALFABESİ

SESLİ  HARFLER

 

Temelleri 1925 Yılında Enver Paşa Tarafından Atılan;  Murat Ukray (Kıyamet Gerçekliği Müellifi) tarafından 2005 yılında günümüz Türkçe'sine uyarlanmış ve sesli-sessiz harf ayrımı yapılarak bire-bir kodlanmış; Yazıldığı Gibi Okunan ve Okunduğu Gibi Yazılan; Tüm Sesli ve Sessiz Harflerin Yazıda Gösterildiği, Geliştirilmiş Osmanlıca Alfabesi (Elifbâsı)’dır…

Yaklaşık 600 Sene Kullanılan Bu Dil Kullandığımız Türkçenin Tarihi Bir Devresi Olup Çok Önemli Binlerce İslam Eseri Bu Dil İle Yazılmıştır ve Zannedildiği Gibi Zor Olmayıp, Harf Devrimi Yapılmadan Önce Dünyanın En Zengin Dillerinden Biriydi.

 

 

SESLİ  HARFLER

 

, ﻉ

A

E

I

İ

ْ

O

Ö

U

Ü

 

 

  SESSİZ  HARFLER

 

 

F

D[kalın]

D[ince]

Ç

C

B

J

H[kalın]

H[kalın]

,

H[ince]

Ğ

G

P

N

,

M

,

L

K[kalın]

K[ince]

,

T[ince]

Ş

S[kalın]

S[ince]

S[ince]

R

Z[kalın]

Z[ince]

Z[ince]

Y

V

T[kalın]

 

 

NOT: Kıyamet Gerçekliği'nin ilk makalelerinde kullandığım bu Osmanlıca harf tablosu Kur’ân hattının bir çeşidi olan Ta’lîk yazı tipi kullanılmıştır ve Alfabenin okunabilmesi için en azından Kur’ân Elifbâsı bilinmelidir.

 

Bu Alfabenin ÜÇ önemli fonksiyonu vardır:

1-   Kur’ân Hattının korunması,

2-  Osmanlı Türkçesi  İle Günümüz Türkçesi Arasındaki Bağlantının Sağlanması ve Bu Sayede Osmanlı Zamanında Yazılmış Olan Önemli İslâmî Kaynaklara Ulaşılabilme ve Anlayabilme İmkânının Sağlanması,

3- Türkçe Kültürüyle İslâm Kültürünün Birleştirilerek MODERN İSLÂM MEDENİYETİNİN Oluşturulmasına Katkıda Bulunulması.

 

Ayrıca Kıyamet Gerçekliği Külliyatında buna benzer pek çok yazı ve Makale bulabilirsiniz..

 

 

OSMANLICA YAZILMIŞ ÖRNEK BİR YAZI:

 

ﺪﯢﻧﻴﺎﻧﻰﻥ  ﺻﻮْ  ﺪﯚﻧﻪﻤﻟﻪﺮﻱ  ﻮﻩ 

ﻗﻰﻴﺎﻤﻪﺗﻴﻦ  ﻗﻭْﭙﻤﺎﻴﺎ  ﺒﺎﺸﻼﻤﺎﺴﻰ

  ﻤﺎﻗﺎﻟﻪﺪﻩ،  ﮔﯣﻨﻪﺸﻴﻥ  ﺑﺎﻂﻰﺪﺍﻥ  ﺪﻮْﻏﻤﺎﺴﻰ  ﻮﻩ  ﻗﻰﻴﺎﻤﻪﺘﻴﻥ  ﺪﻴﻐﻪﺮ  ﺒﯣﻴﯣﮎ  ﻋﻼﻤﻪﺘﻠﻪﺮﻱ  ﺘﺎﻤﺎﻤﻼﻨﺪﻯﻗﺘﺎﻥ  ﺻﻭْﻨﺮﺍ  ﻗﻰﻴﺎﻤﻪﺖ  ﺴﯣﺮﻩﺠﻴﻧﺩﻩ  ﻴﺎﺸﺎﻨﺎﺠﺎﻕ  ˇﻧﻪﻤﻠﻲ  ْﻻﻴﻼﺭﻯ٬  ﮐﺭﻭْﻧﻭْﻠﻭْﮊﻴﮏ  ﺘﺎﺭﻴﺦ  ﺴﻰﺭﺍﻻﻤﺎﺴﻰﻨﺎ  ﮔﯚﺭﻩ  ﺇﻨﺟﻪﻟﻪﻴﻪﺟﻪﻏﻴﺰ·  ﺩﯣﻨﻴﺎ  ﻭﻩ  ﮐﺎﻴﻨﺎﺘﻰﻦ  ˇﻠﯣﻤﯣ  ﺩﻩﻣﻪﮎ  ْﻻﻦ  ﺑﯢﻴﯢﮎ  ﻗﻰﻴﺎﻣﻪﺓ  ﻭﻩ ﺻﯗﺮﯗﻦ  ﺑﻴﺮﻴﻨﺟﻲ  ﻜﻪﺰ  ˆﻓﯣﺮﯣﻠﻤﻪﺴﻴﻨﺪﻩﻦ  ˇﻨﺠﻪ  ﻴﺎﺷﺎﻨﺎﺠﺎﻖ  ﺑﯘ  ﺑﻴﺭ  ﺩﻴﺰﻱ  ْﻻﻴﻰ  ﺴﻰﺭﺍﺴﻰﻴﻼ  ﺇﻨﺟﻪﻟﻪﻴﻪﻠﻴﻢ :                                                                                                                

 

ﻴﻰﻟﺪﻯﺰﻻﺮﻯﻦ  ﺇﺸﻰﻏﻰﻨﻰﻦ  ﺁﺰﺍﻟﻤﺎﺴﻰ

 

ﻗﺎﻴﻨﺎﺘﻰﻦ  ﺷﻴﻤﺪﻴﮑﻲ  ﺘﻪﺮﻤﻮْﺪﻴﻨﺎﻤﻴﮏ  ﺳﻰﺠﺎﻗﻟﻰﻏﻰﻨﻰﻦ  ٢٧٠-  ْC  ﺪﻩﺮﻩﺟﻪ  ﺟﻳﻭﺍﺮﻯﻧﺪﺍ  ْﻟﻤﺎﺴﻰ  ﻭﻩ  ﻤﯘﻂﻼﻖ  ﺴﻰﻓﻰﺮ  ﺩﻩﺮﻩﺟﻪﺴﻲ  ْﻻﻦ   ٢٧٣-  °C  ﺪﻩﺭﻩﺟﻪﻴﻪ   ﴿oْ  ﻜﻪﻟﻮﻴﻦ﴾  ﭽﻮْ  ﻴﺎﻗﻰﻦ  ْﻠﻤﺎﺴﻰ  ﺒﯘ ﺍْﻻﻴﻰﻦ   ﺰﺍﻤﺎﻧﻰﻨﻰﻦ   ْﻠﺩﯗﻗﭼﺎ  ﻴﺎﻗﻼﺷﺗﻰﻏﻰﻨﻰﻦ  ﻭﻩ  ﮐﺎﻴﻨﺎﺗّﺎﮐﻲ   ﺗﻭْﭘﻼﻢ  ﺃﻨﻪﺭﮊﻴﻨﻳﻦ  ﺁﺰﺍﻠﺩﻯﻏﻰﻨﻰﻦ  ﺑﻳﺭ ﮔﯙﺴﺗﻪﺭﮔﻪﺴﻳﺩﻳﺭ·

 

ﻳﺎﭙﻰﻻﻦ  ﺁﺭﺍﺸﺘﻰﺭﻤﺎﻻﺭﺍ  ﮔﯙﺭﻩ  ﺒﯘﻨﯘﻦ  ﺼﻭْﻨﯘﺠﯘﻨﺪﺍ،  ﻜﺎﻴﻨﺎﺗﻰﻦ  ﻤﺎﺭﯘﺰ  ﻗﺎﻟﺪﻯﻏﻰ  ﺑﯘ  ﻫﻰﺰﻟﻰ  ﺳﻮْﻏﯘﻣﺎ  ﺳﯣﺭﻩﺠﻴﻨﻴﻦ  ﺒﯙﻴﻟﻪ  ﺪﻩﻮﺍﻡ  ﺃﺗﻤﻪﺴﻲ  ﺪﯘﺮﯘﻤﯘﻧﺪﺍ،  ˇﻧﯣﻤﯣﺯﺪﻩﻜﻲ  ١٥٠-١٠٠  ﻴﻰﻞ  ﺇﭼﻴﻧﺪﻩ  ﻴﻰﻠﺪﻯﺰﻻﺭﺪﺍ  ﺒﻴﺭ  ﺳﯚﻧﯢﻜﻠﻪﺸﻤﻪ  ﺳﯢﺭﻩﺠﻴﻧﻴﻦ  ﺑﺎﺸﻼﻴﺎﺠﺎﻏﻰ  ﻗﺎﭽﻰﻧﻰﻟﻤﺎﺰﺪﻯﺭ· 

 

 

TÜRKÇESİ:

 DÜNYANIN SON DÖNEMLERİ VE KIYAMETİN KOPMAYA BAŞLAMASI

Bu makalede, güneşin batıdan doğması ve kıyametin diğer büyük alametleri tamamlandıktan sonra kıyamet sürecinde yaşanacak önemli olayları, kronolojik tarih sıralamasına göre inceleyeceğiz. Dünya ve Kainatın ölümü demek olan Büyük Kıyamet ve surun birinci kez üfürülmesinden önce yaşanacak bu bir dizi olaydan altısını sırasıyla inceleyelim: 

 

YILDIZLARIN IŞIĞININ AZALMASI

 

Kainatın şimdiki termodinamik sıcaklığının -270o C Derece civarında olması ve Mutlak sıfır derecesi olan -2730 C (00  Kelvin)’e çok yakın olması bu olayın zamanının oldukça yaklaştığının ve kainattaki toplam enerjinin azaldığının bir göstergesidir. Yapılan araştırmalara göre bunun sonucunda, Kainatın maruz kaldığı bu hızlı soğuma sürecinin böyle devam etmesi durumunda, önümüzdeki 100-150 yıl içinde yıldızlarda bir sönükleşme sürecinin başlayacağı kaçınılmazdır.

Kıyamet Gerçekliği Külliyatında bu neviden pek çok öğretici yazı ve Makaleler bulunmaktadır..Her neyse. Gelelim esas bizi ilgilendiren konuya:

 

HERHANGİ BİR YAZIYI BİLGİSAYARDA OSMANLICA YAZMAK MÜMKÜN MÜ?

 
Aslında bu konu çok uzun yıllar önce aklıma gelmiş olmasına rağmen son birkaç yıl öncesine kadar osmanlıca yazı yazacak bir program veya editörü çok şiddetli bir şekilde aramışımdır. Özellikle Külliyatın ilk eserlerindeki bazı makalelerimi word'ün sembol tablolarındaki karakterler arasından osmanlıca olanları seçerek yazabildiğimi düşündükçe ve şimdiki gelişmiş olan aşağıdaki yeni programların çıktığını gördükçe boşa vakit kaybettiğimi ve çok daha fazla osmanlıca hat çalışması yapabileceğimi de görmüş ve Osmanlıca'nın günümüze uyarlanabilecek olan bir versiyonunun da internet aleminde ufuktan görünür hale geldiğini anlamış oldum. Programın kurulumu ve bu sayede yazı yazmak oldukça kolay. Yalnız, kurulum aşamalarını dikkatli takip edin ve sisteminizin uyumluluğunu kontrol edin yeter. Eğer arapça bir klavye bulabilirseniz harflerin yerini ezberlemenize bile gerek yok, direkt klavyeye bakarak osmanlıca yazabilirsiniz. İşte yeni gelişmeler tarihi kökenimize ulaşmamızda bu kadar kolaylıklar sağlıyor.. Şimdi sırasıyla bu yeni gelişmelerin en önemli bulduğum ikisini sizlere aktaracağım:
 
 
BİRİNCİSİ:
 
Çok önceden tanıdığım kıymetli insan İSA SARI tarafından geliştirilmiş ve tasarlanmış. Bundan yıllar önce kendisine bu şekilde bir proje yapmayı teklif ettiğimde olabilir ama o yıllarda programlama bilgisi yetersiz olduğu için "Mümkün değil" cevabını almıştım. Fakat yıllar sonra gördüm ki o ideal düşünce programlama dillerinin görselliğe kaymasıyla vücut buldu ve bizleri Osmanlıca'nın bilgisayar diline aktarılmasının mümkün olduğunu gösterdi Elhambdülillah. Osmanlıca klavye ile yazı yazma konusunda iki adet önemli bulduğum çalışmayı burada sizlere sunacağım. İlki internet üzerinden yazı yazma seçeneği sunarken pek çok fonksiyonu olan (klavyeden birebir osmanlıca harfleri girebilme, metin kopyalama-yapıştırma ve türkçe bir metni editöre yapıştırarak direkt Osmanlıca alfabesine çevirme gibi bazı gelişmiş özellikler sunuyor..
 

Klavyeye ise buradan ulaşabilirsiniz:

www.isa-sari.com/gelistirilmis-osmanlica-klavye/

www.isa-sari.com/osmanlica/

 
Bu klavye ile istediğiniz Osmanlıca metni kolaylıkla yazabilirsiniz ve ayrıca türkçe bir metni Osmanlıca'ya direkt olarak çevirerek kodlayabilirsiniz. Ayrıca bir önemli not daha: Bu programın temel düşüncesi ise, benim yukarıda yıllar önce (yaklaşık 2002-2003 yıllarında) kodlamış olduğum GELİŞTİRİLMİŞ OSMANLICA ALFABESİ'ne dayanmaktadır. Hem hatt-ı Kuran'ı muhafaza etmekte ve hemde osmanlı zamanındaki arşivlere ulaşmak için islami bir kapı açmakta ve bu özelliğiyle edebiyat alanında büyük bir boşluğu doldurarak tecdid vazifesini yerine getirmektedir İnşaallah..Ayrıca üçüncü ve SON bir proje daha vardır ki, inşaallah bunu da önümüzdeki yıllarda gerçekletireceğimiz DÜNYADAKİ İLK OSMANICA WEB SİTESİ (Önümüzdeki bir kaç yıl içinde) oluşturacaktır. Böyle bir site, hem osmanlıcanın yeni kuşaklara öğretilmesinde ve hem de osmanlıca metinler üzerinde uygulamalar yapılmasında temel bir taş oluşturarak önemli bir İslami hizmet unsuru olarak rol oynayacaktır. İnşaallah. Ayrıca böylke bir proje için sizin de fikir ve düşünceleriniz varsa lütfen bizimle iletişime geçerek bu konuda yardımcı olmanızı istirham ederiz ve daha geniş bir çalışmanın temellerini de böylelikle atabiliriz..   
 
 
İKİNCİSİ:
 
Burada Osmanlıca'nın uygulaması niteliğinde olan ve çok işinize yarayacak iki uygulamayı vereceğiz. Bunların ilki;
Kamus-i Turki, 13 bin kelime hacmiyle Türkiye'nin en kapsamlı Osmanlıca-Türkçe Sözlüğüdür. Aramalar için ister osmanlıca klavyeyi kullanarak osmanlıca yazılışı ile isterse de okunuşunu latin harfler girerek yapabilirsiniz. Örneğin latin harflerle Karâr-ı Kat'î veya klavye ile قرار قطعی şeklinde girerek arama yapabilirsiniz:
 
 

İkincisi, Türkiye'de ilk kez yayınlanan ve tamamı Osmanlıca olan Osmanlıca Dergisi:

Osmanlıca ecdadımızın kullandığı ve 600 yıllık bir kültür birikimi ortaya koyduğu bir yazı dilidir. Osmanlıcayı öğrenmek hepimize –bir cihette- vefa borcudur. Osmanlıca dergi, bu altyapıya kolay ulaştıracak bir anahtar hükmündedir.

Yayın Süresi ve Sayfa Adedi: Ayda bir yayınlanan dergi, toplamda 40 sayfadır.

Derginin Hedefi: Dergi, öncelikle muhatap olan herkese Osmanlıcayı -kolay usulleri göstererek- kısa zamanda okutmayı hedefliyor:

OSMANLICA DERGİSİ

OSMANLICA HAVADİS (OSMANLICA HABER SİTESİ)

Üçüncüsü, Osmanlıca Eğitim kursu:

Hangi kurdan başlayacağınıza karar veremediniz mi? Kurların içeriğini ve sizi getireceği seviyeyi merak mı ediyorsunuz? Ön kayıttan önce bu sayfaya göz atmak isteyebilirsiniz:

OSMANLICA EĞİTİM KURSU

 
 

 

OSMANLI MEDENİYETİ YENİDEN KURULABİLİR Mİ?

Osmanlı Yeniden mi doğuyor? Dünyanın gündemine oturan "EKSEN KAYMASI" sakın Osmanlının yeniden dirilişi olmasın?

Türkiye’nin etrafında dönmeye başlayan dünyanın

EVET! TÜRKİYE'NİN DEĞİL, DÜNYANIN EKSENİ KAYIYOR

Gerçi bu konunun isbatını ve Ahir zamandan önce Hz. Mehdi önderliğindeki İstanbul merkezli Osmanlı Medeniyeti'nin, yani Modern İslam Medeniyeti'nin kurulacağı öngörüsünü batılılardan çok daha önce Kıyamet Gerçekliğinde ele aldığımız makalelerimizde ve kitaplarımızda yaptık, ancak..

Çok önemli, hatta hepsinde önemli bir mesele daha var ki, bakın o konuda bir ABD başkanı şöyle söylüyor:

Bir ABD Başkanının, “Her sabah uyanıp güne başladığımda Beyaz Saray duvarındaki dünya haritasına bakar ve ‘şu dünya ancak İstanbul’dan yönetilebilir’ diye bir iç çekerim” dediği anlatılır.

Bu doğru ve yerinde bir tespittir. Çünkü İstanbul 3 büyük kıtanın tam ortasında dünyanın tabii başkenti konumunda olan bir şehir. Yalnız coğrafya değil, tarih de açıkça bu gerçekliğe şahadet etmektedir. En büyük ve en uzun süreli iki imparatorluk olarak Bizans ve Osmanlı’ya başkentlik eden İstanbul asırlar boyu hep dünyanın yönetildiği merkez oldu.

Bugün de Batı Dünyasında “Türkiye’nin ekseni kayıyor” söylemi ile çarpıtılmaya çalışılan, aslında dünyanın ekseninin kaydığı gerçekliğidir. Birtakım zorlamalarla suni şekilde geçtiğimiz 19. ve 20. asırlarda Batıya kaydırılan dünyanın ekseni şimdi yine tabii merkezine doğru kaymaktadır. Bu demektir ki dünyanın lideri Türkiye, başkenti ise İstanbul olmaktadır.

Günümüz dünyasında teknoloji ve ulaşım imkânları ne kadar gelişmiş olursa olsun mesafe mefhumu hala çok büyük önem taşımaktadır. Dünyanın merkezi bir coğrafyadan yönetilmesinde ve çeşitli bölgelerine en kısa zamanda müdahale edilmesinde yakın mesafenin avantajı bu gün de hala geçerliliğini korumaktadır. Esasen mesafe mefhumu hiçbir zaman önemini yitirmez.

Örneğin ABD Irak’ı işgal etmek için ordusunu 10 bin mil uzaklıktan ancak 6 ayda bölgeye intikal ettirebildi. Bu büyük bir zaman kaybı, telafisi zor, hatta imkânsız bir gecikmedir. Nitekim bu geciken intikal süresi içerisinde Irak’ta her türlü tedbir alınmış ve sonuçta ABD batağa saplatılarak başarısızlığa mahkûm edilmiştir.

Irak’ta ABD ve müttefikleri karşısında bu önlemleri alan ve direnişi sürdürenin kim ve hangi ülke olduğu bugün bile hala bir muammadır. Ancak direnişten Türkiye’nin kârlı çıktığında herkes müttefiktir!

ABD dünyanın öbür ucundan gelişmelere müdahalede bulunmak ve mesafe dezavantajını telafi edebilmek için çok pahalı ve masraflı büyük uçak gemileri inşa etmek zorunda kalmıştır. Uzaya ilişkin çalışmalarıyla uydulardan ani istihbarat elde etme ve ileri teknoloji ürünü kıtalar arası güdümlü füzelerle hassas ölçülerde vurma imkânlarına sahip olmaya çalışmıştır. Ancak bütün bunlar mesafe mefhumunu yok edememekte ve dünyanın kontrol edilip zapturapt altına alınmasına yetmemektedir.

Uzay çalışmalarının yaygınlaşması ve karşı teknolojilerin gelişmesi dünyanın uzak bir köşeden yönetilmesini engellediği gibi; savaşın, siyasetin, yönetimin yalnızca bir maddi güç ve imkân konusu olmadığı hususu da önemli bir faktördür. Savaşlarda her zaman maddi gücü elinde tutanların başarı kazanmadığı sayısız tarih örnekleriyle sabittir.

Savaş, siyaset ve yönetim daha çok bir üstün akıl, tarihi tecrübe ve birikim işidir. Bu yüzden de Yeni Dünyanın elde ettiği büyük maddi güç ve imkânlarla eski dünyayı uzak mesafelerden yönetmesi başarılı olamamıştır.

Bu nedenledir ki ABD Irak’a dünyanın tek süper gücü olarak girmiş ama büyük ölçüde bu vasfını yitirerek oradan ayrılmak durumunda kalmıştır. Artık herkes dünyada farklı güç merkezleri oluştuğundan, tek süper güç olgusunun gerçekleşmeden sona erdiğinden söz etmektedir.

ABD ve müttefiklerinin Afganistan ile Irak’ı işgalleri Türkiye’yi bölgenin lideri ve dünyanın yeni bir gücü konumuna getirmiştir. İsrail ile arasındaki çekişmelerin, sataşmaların, tartışmaların, rahatsızlıkların özünde Türkiye’nin bölgenin lideri ve dünyanın bir yeni gücü olması yatmaktadır. Bu durum çünkü İsrail’i fevkalade rahatsız etmektedir.

Bu rahatsızlık daha çok Türkiye’nin sahip olduğu stratejik coğrafi konumu ve varisi olduğu tarihi birikim ve misyonu nedeniyle ciddiyet kazanmaktadır. Türkiye Balkanlar üzerinden Avrupa’nın, Kafkaslar üzerinden Asya’nın, Akdeniz üzerinden Afrika’nın ortalarına kadar ve tüm Ortadoğu’ya sadece bir uçak mesafesindedir. Dünyanın en önemli ve tarihi üç kıtasının stratejik bölgelerine müdahalesi saatler içerisinde mümkündür.

Türkiye’nin dünyayı yönetmeye sevdalı cihangir büyük dâhi liderlere ve kadim küresel düşüncelere tarihi boyunca yurt olması dünya liderliğini destekleyen ve besleyen bir olgudur. Ayrıca, 1000 yıl Batının Haçlı Seferlerine karşı İslam’ı ve yüce değerlerini korumak uğruna 50 milyon şehit vererek bu toprakları hakkı üstün tutan liderlik ruhu ile yoğuran bir milletin kültürüne ve medeniyetine yurt olması da dayanılmaz, karşı konulmaz en başta gelen faktördür. Dünya tarihinde şehitlik ve gazilik hiçbir toplum ve coğrafyada bu kadar hakiki anlamına ve önemine kavuşmamıştır.

Ne var ki Osmanlı İmparatorluğunun varisi konumunda bulunan Türkiye Cumhuriyeti için kullanılan eksen kayması tabirinin bir madalyon gibi iki yüzü vardır. Bir yüzünde Türkiye yeniden büyük, bağımsız bir ülke olarak dünyanın lideri oluyor anlamı nakşedilirken diğer yüzüne de Batı’nın uydusu olmaktan çıkıyor, Türkiye’yi kaybediyoruz korku ve endişesi tablolaştırılıyor.

Bu durum şöyle bir acı tarihi gerçeklikten kaynaklanmaktadır: Türkiye Cumhuriyeti, iddia edildiği gibi gerçekte verdiği bir kurtuluş savaşı sonunda Batılı işgalci devletleri püskürtüp son vatan parçasından çıkartarak bağımsız bir devlet olarak kurulmadı!

Tam aksine dönemin süper gücü İngiltere ve müttefikleri Başkent İstanbul ve önemli Anadolu illerini işgal edip işbirlikçilerine bir uydu devletçik kurduktan sonra kendileri çekildiler. Çekilirken de silahlı kuvvetlerini götürüp yerine teknisyenlerden ve danışmanlardan oluşan misyoner sivil işgalciler gönderdiler.

Nasıl ki ABD ve müttefikleri Saddam Hüseyin diktasını devirmek adına Irak’ı işgal ettiler ve fakat Türkiye’nin hinterlandına girmekte olan Sünni yönetimi devirip İran’ın hinterlandına girecek şekilde bir Şii yönetimi iş başına getirip çekilirken petrol şirketleri ile bu işgali sivilleştirmeye çalışıyor iseler!

Ne var ki Irak’ta bugünün süper gücü ABD, o günkü süper güç İngiltere’nin Türkiye’de başarılı olduğu kadar ustaca işi yürütüp sonuç alamamış, her şeyi berbat edip yüzüne gözüne bulaştırmıştır. Bir de o bir ilkti, şimdi artık dünya emperyalizmi daha yakından tanıyor.

O zaman Türkiye’nin işgali sonrasında mizansen olarak uygulamaya konulan uyduruk kurtuluş savaşı ile bu komplocu, hilekâr sömürü siyaseti yürütüldü.

İngiltere ve müttefikleri, bir hiç uğruna Birinci Dünya savaşına sokulup birçok cephede birden savaştırılarak yumuşak lokma haline getirilen ve en son Çanakkale Savaşında tüm varlığını ve geleceğin kuşaklarını yitiren Osmanlı Devletini nihayet ellerini kollarını sallayarak gelip işgal ettiler.

Sarıkamış dağlarında ihanetle 90 bin askerin dondurulmasının, Balkanlarda kurgulanan bir dizi ihanetin ve yükseliş döneminin zirvesinde bile hiç Osmanlı’nın olmamış Galiçya’ya bile askeri birliklerin gönderilip yok edilmesinin tek amacı vardı: Osmanlı Devletini zayıflatıp dağıtarak Türkiye Cumhuriyeti’ni Sabetayist bir Yahudi devleti olarak kurmak!

İngiliz donanması -bir asırdır Çanakkale geçilmez diye nara atılmasına karşın- Çanakkale Boğazını geçerek gelip İstanbul’u işgal ederken İttihat ve Terakki Fırkası (partisi) iktidarı tarafından rıhtımda bir koronun seslendirdiği Kâtibim Şarkısı ile karşılandı.

Ancak Cumhuriyet yönetimi, işgalcilerle işbirliği yapan İttihat ve Terakki iktidarı yerine kukla konumuna getirilmiş olan Padişahı suçlamayı yeğledi. Çünkü Cumhuriyeti kuran CHP, zihniyeti ve tüm kadroları ile İttihat ve Terakki Fırkası’nın ta kendisiydi. O kadar ki İttihat ve Terakki Fırkası’nın Ankara Şubesinin levhası ters çevrilip üzerine Cumhuriyet Halk Fırkası yazıldı.

Ne var ki İngilizler İstanbul’u işgal ederken iktidarda bulunan İttihat ve Terakki Fırkasının Alman işbirlikçisi kadrolarını tutuklayıp önde gelen liderlerini bir denizaltıya koyup Almanya’ya sürgün ederken; kendi işbirlikçileri olan muhalif kadrolarını el altından destekleyip Ankara’ya göndererek yeni devleti onlara kurdurdular.

Nitekim Cumhuriyet’i kuran İngiliz işbirlikçisi İttihat ve Terakkici kadrolar, İstanbul’un işgali sırasında Almanya’ya sürülen İttihat ve Terakki liderlerini yurda sokmadılar!  Dahası onların geride kalan mensuplarını da ilaveten sürgün ettiler.

İngilizler, Ankara Hükümetini oluşturan CHP’nin kurucusu İttihat ve Terakkiciler Anadolu halkı tarafından desteklenip bağra basılsın diye; eski başkent İstanbul’u işgal altında tutarken ileride bir çok sömürge ülkelerinde tekrarlayacakları bir prototip senaryo hazırlayıp uyguladılar.

Türk istiklal savaşı diğer milletlere ilham kaynağı oldu şeklindeki astarlı ifadenin iç yüzü; aynı senaryo diğer sömürgeleştirilen birçok ülkede de tekrarlanarak uygulandı şeklindedir.

Daha sonra çeşitli versiyonları başka ülkelerde uygulanan bu İstiklal Savaşı senaryosu Türkiye’de şöyle hayata geçirildi:

İşgalci devletlerin lideri İngiltere, Başkent İstanbul’da Hükümeti devirip mensuplarını tutuklarken Meclis’i dağıtıp istemediklerini Malta’ya sürüp istediklerini ise yeni hükümeti kurmak için Ankara’ya yolladı.

Ankara’da takiye ile İslami ağırlıklı yeni bir Meclis toplanıp Hükümet kurulduktan sonra; verilen talimatla Anadolu illerini işgal etmekte olan müttefik kuvvetler hızla geri çekilmeye başladılar. Ankara Hükümet kuvvetleri ise danışıklı ve senkronize şekilde hızla geri çekilmekte olan işgal kuvvetlerinin arkasına düşerek kovaladı. İşgal kuvvetlerinin alelacele çekilirken etraf köyleri yakıp yıkmasından öte her hangi bir savaş kesinlikle yaşanmadı. Sözü edilen meydan muharebeleri ve düşmanın denize dökülmesi tamamen resmi tarihin uydurduğu kahramanlık hikâyelerinden ve güzellemelerden ibarettir.

Olayın içyüzünü anlayamayan Anadolu halkı düşmanın püskürtülüp vatanın kurtarıldığını görünce Ankara Hükümeti’ne büyük bir coşku ve minnet duygusu ile sahip çıktı. İngiliz işbirlikçisi yeni yönetim toplumdan olabildiğince büyük destek ve kredi almış, artık her istediğini yapabilecek konuma gelmişti.  Zafer sarhoşluğu ile kimsenin gerçeği görmesi olasılığı yoktu. Bu yüzden en muhalif unsurlar bile ne olup bittiğini uzun yıllar kavrayamadılar.

Oysa işgalci devletlerin lideri İngiltere eski başkent İstanbul’u işgal altında tutmaya devam ediyor ve Ankara Hükümetine alternatif olabilecek hiçbir oluşuma fırsat vermiyordu. İngilizler İstanbul işgalini Ankara Hükümeti Anadolu’da hâkimiyetini kurup Lozan anlaşmasını imzalayıncaya kadar da sürdürdüler.

Artık her şey bittikten ve tüm muhalif sesler susturulup sindirildikten sonra 24 Temmuz 1923’te işgalci devletlerle Lozan Anlaşması imzalanıp işler yoluna sokulunca İngilizler 6 Ekim 1923 tarihinde seremonik bir törenle 13 Kasım 1918’den beri işgalleri altında tuttukları Başkent İstanbul’un işgaline son verdiler. 3 hafta sonra ise 23 Ekim 1923 Günü Cumhuriyet ilan edildi.

Bir plan ve program dâhilinde yürütülerek yaşanan bu önemli gelişmelerin kronolojisi şöyle:

13 Kasım 1918: İngilizlerin İstanbul’u işgali.

19 Mayıs 1919: İngiliz işgal kuvvetlerinin izni ile İstanbul’dan ayrılıp yeni devleti kuracak kadroların Anadolu’ya intikali.

23 Nisan 1920: Yeni başkent Ankara’da, dağıtılan Osmanlı Meclisi mensuplarından ve Anadolu’da belirlenen yeni üyelerden oluşan yeni Meclis’in toplanması.

01 Kasım 1922: Ankara’da toplanan Meclis’in Saltanat’a son veren yasayı çıkarması.

17 Kasım       1922: Son Osmanlı Padişahı Sultan Vahdettin’in İngilizler tarafından bir savaş gemisine bindirilip İstanbul’dan sürülmesi.

24 Temmuz 1923: İşgalci Devletlerle Ankara Hükümeti arasında Lozan Anlaşmasının imzalanması.

11 Ağustos 1923: Önemli ölçüde Anadolu halkını temsil eden 1. Dönem Meclis’in dağıtılıp atama ile 2. Dönem Meclis’inin oluşturulması.

6 Ekim 1923: İngilizlerin İstanbul işgaline son vermesi.

29 Ekim 1923: Cumhuriyet’in ilanı.

03 Mart 1924: Hilafetin kaldırılması.

Ankara yönetimi yerleşip hâkimiyetini kurduktan ve ilk Meclis’i de dağıtıp atama ile 2.Dönem Meclis oluşturulduktan sonra devrimlere hız verildi. İşgalci orduların ülkelerinden ithal edilen devrim yasaları dayatılarak Anadolu halkına kabul ettirildi.

Peki, iyi de bütün bunları yapan İttihat ve Terakki Fırkası mensupları kimlerdi, bu devrimleri yapan hangi zihniyetti?

İttihat ve Terakki gizli bir siyasi cemiyet olarak nüfusunun % 70’i Yahudi olan Selanik’te Sabetayist Yahudiler tarafından kuruldu ve ordu içerisinde örgütlendi. İstanbul, İzmir başta olmak üzere önemli merkezlerde şubeler açtı.

Daha sonra siyasi bir parti niteliğine bürünen, Meşrutiyet ilan edildiğinde yapılan seçimde Meclis’e giren İttihat ve Terakki Fırkası (partisi); Selanik’te ağırlıklı olarak Yahudilerden oluşturup trenle İstanbul’a getirdikten sonra başına bir Sabetayist olan Mahmut Şevket Paşa’yı geçirdiği Hareket Ordusu ile sarayı kuşatıp Sultan II. Abdülhamit’i tahttan indirdi ve Selanik’e sürdü.

Ondan sonra komitacılıkla, baskınlarla, darbelerle, suikastlarla devleti tamamen ele geçirip iktidar oldu ve İngilizlerin İstanbul’u işgaline kadar yönetimde kaldı. Bu kısa süre içerisinde birçok cephede birden savaş başlatarak ve devleti Birinci Dünya Savaşına sokarak koca imparatorluğu dağıttı.

Sabetayist Yahudilerin Kurduğu İttihat ve Terakki Fırkası çeşitli görüş ve düşünce farklılığı içerisinde olmakla birlikte özünde ikiye ayrılıyordu. Bir kesimi Basel Siyonist Kongresinde alınan kararlar gereği Sultan II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesini, Osmanlı Devletinin dağıtılmasını ve kurtarılacak Filistin toprakları üzerinde başkenti Kudüs olan İsrail Devletinin kurulmasını öngören Siyonist ideolojiye bağlıydı. Ancak bunlar dışarıda İngiltere’ye sırtını dayayan İttihat ve Terakki’nin muhalif kanadıydı.

İttihat ve Terakki’nin İngilizlerin İstanbul’u işgali sırasında iktidardan devrilip mensupları tutuklanan ve lider kadrosu Almanya’ya sürülen kesimi ise sözü edilen bu Siyonist görüşlere karşı idiler.

Onlar hazır ele geçirilmişken Osmanlı Devleti’nin yeniden ayağa kaldırılıp ABD gibi örtülü bir Yahudi Devleti haline getirilmesinin daha doğru olacağını, ıssız Filistin çöllerinde yapay bir Yahudi devleti kurmanın akıl ve mantık dışı bir düşünce olduğunu söylüyorlardı. Bunlar dış güç olarak da Almanya ile birlikte hareket ediyorlardı.

Temeli bu fikir ayrılığına, dış güç olarak da İngiliz ve Alman ekolüne bağlı bu iki Sabetayist kesim arasındaki iktidar mücadelesi İzmir suikast girişimi üzerine yapılan idamlar ve sürgünlerle çok derinleşti. İttihat ve Terakki içindeki farklı görüş ve düşünceler CHP ile Alman Nazizm’ini örnek alan tek ideolojiye dönüştürülürken; birçok Sabetayist hapse atıldı, sürüldü, idam edildi. Bunun nihai uzantısı olarak yaşanan 27 Mayıs 1960 darbesi Sabetayist aileler arasında yeni bir kanlı iktidar kavgasına yol açtı.  

İngilizlerin İstanbul’u işgali sayesinde merkezi Ankara’da kurulup ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti 23 Ekim 1923’ten 14 Ekim 1973 Genel Seçimine kadar hiç eksiksiz tam 50 yıl egemen oldu. Bu seçime girip 52 parlamenter çıkaran Milli Selamet Partisi’nin devletin kurucusu CHP ile kurduğu ilk koalisyon hükümeti ile bu yapılanmaya ilk büyük darbe vuruldu.

Bu hükümet tarafından başlatılan Kıbrıs Barış Harekâtı ile Türkiye asırlar sonra ilk kez savaşla bir toprak parçası kazanıyordu. Hiç şüphesiz ki bu CHP’nin değil Millî Görüş’ün başarısıydı.

 Nitekim daha önce 1963’te CHP Hükümetinde İsmet İnönü’nün Başbakanlığı sırasında Rumlar Kıbrıs’ta katliam yaptığında müdahale edilmek istenmiş ama ABD Başkanı Johnson’un ünlü mektubu üzerine vazgeçilmişti. Ondan sonra Süleyman Demirel’in Başbakan olduğu Adalet Partisi Hükümeti döneminde de 1969 yılında yine Kıbrıs’ta Rumlar Türklere katliam yaparken alınan müdahale kararı birliklerimizin İskenderun’dan geri döndürülmesi ile sonuçsuz kalmıştı. Bu iki olay da gösteriyor ki 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı Millî Görüş’ün eseridir.

Demek istediğimiz o ki 1000 yıllık Selçuklu ve Osmanlı dönemini tam bir kırılmaya uğratıp Anadolu’yu yeniden Haçlı Batı hâkimiyetine sokan Türkiye Cumhuriyeti, Millî Görüş’ün Yeniden Büyük Türkiye ideali ile kurulması sonucu geri sayma dönemine girmiştir.

Erbakan bunu şu sözlerle dile getiriyordu: “3 Kasım 1839’da ilan edilen Tanzimat Fermanı ‘bu ülkede Hak varsa artık batıl da vardır’ anlamını taşıyordu. 24 Ocak 1970 Günü kurulan Millî Nizam Partisi ise ‘bu ülkede batıl varsa artık Hak da vardır’ anlamını taşıyordu.”

Osmanlı’ya karşı 1919’da Anadolu’dan başlatılan hareketin 50. Yılında, 1969’da yine Anadolu’nun ortasından, Konya’dan bu kez onun rövanşı başlatıldı!

Ülke yönetimindeki güç bunun çok iyi farkındaydı. Bu yüzden Millî Görüş’ün tam 4 tane partisi kapatıldı ve Erbakan 5.sinin başından yine bir yargı darbesiyle uzaklaştırıldı. Sonunda Millî Görüş’ün gerçek temsilcisi Saadet Partisi’nin başına bir Sabetayist Yahudi genel başkan olarak getirildi.

Ancak Erbakan’ın kurduğu Millî Görüş ekolünden yetişip siyasete kazandırılan isimlerden biri Cumhurbaşkanı, biri Meclis Başkanı, biri Başbakan olarak devletin zirvesine çıkarılmışken ve onların kurduğu AKP iktidarı 8 yıldır ülkeyi yönetirken; bir Sabetayist Yahudi’nin Millî Görüş’ün asıl temsilcisi Saadet Partisi’nin Genel Başkanı yapılmış olması çok fazla önemli değildir. Nitekim kısa sürede altı boşaltılan koltuğu sallanmakta ve düşürülmesi an meselesi haline gelmiş bulunmaktadır.

Şu anda önde gelen lider kadrosunun tamamı Millî Görüş kökenli olan AKP iktidarı ülkeyi Batı ekseninden koparıp İslam Âleminin lideri konumuna doğru yürütürken en kısa zamanda Millî Görüş’ün asıl temsilcisi Saadet Partisi bir olağanüstü kongreye giderek yönetimine Millî Görüş’e inanç ve sadakatle bağlı bir kadroyu getirecektir. Bundan en küçük bir şüphe edilmesi bile yersizdir.

Osmanlı Devletini dağıtıp çökerten İttihat ve Terakki Partisi büyük bir öfke ve nefrete muhatap olduğu için takiye yapıp CHP’ye dönüşerek Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu. AKP de statükocuların Millî Görüş korkusu nedeniyle takiye yaparak iktidar olabildi.  Tabii, olay bu kadar basit değil, birçok çetrefil içeriyor. Onlara geçmiş sayılarımızda çokça yer verdik.

Ne var ki artık mızrak çuvala sığmıyor; Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının vefat eden Osmanlı Hanedanına mensup bir kişinin tabutunu bizzat omuzlayıp taşımasının verdiği mesaj ve bu mesajın statükonun amiral gemisi Hürriyet Gazetesi’nde manşet yapılması asla sıradan bir olay değildir. Bu mesaj, tarihi kırılmanın sona erdirilip 1000 yıllık Selçuklu-Osmanlı medeniyetinin yeniden ihya edilip hayata geçirilmekte olduğunu anlatmaktadır.

Şimdi Türkiye çok önemli bir virajı daha almak üzere anayasa değişikliği paketinin referandum oylaması için sandık başına gidiyor. CHP, MHP ve DP’nin “HAYIR” oyu kullanma kararı alması çok tabiidir. Çünkü bu üç parti de İttihat ve Terakki kökenlidir. Diğer iki parti CHP’den doğmuş türevleridir.

Referandumda, statükoyu korumada son kale görevini ifa eden yüksek yargıyı millileştirecek adımlara kapıyı aralayacak, bir İttihat ve Terakki geleneği olan komitacı, cuntacı, darbeci zihniyetin ordu içerisinde barınmasına imkân verilmemesi için askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasını sağlayacak maddeleri de içeren anayasa değişikliği paketi oylanacaktır.

Statükoya karşı çıktığını iddia eden BDP’nin de referandumda İttihat ve Terakki kökenli partilerle birlikte hareket etmesinin tek açıklaması ise politikalarını belirleyen bölücü terör örgütü PKK’nın İsrail bağlantısıdır.

Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin statükosunu belirleyen Lozan Anlaşmasının doğum ebesi Haham Haim Nahum’dur. Haim Nahum Sevr Planının askıya alınarak, Filistin’de İsrail Devletinin kurulması için Türkiye Cumhuriyeti’nin bir yardımcı öğe olarak kurulmasını sağlayan fikir babasıdır aynı zamanda..

Nitekim 1897’de İsviçre’nin Basel kentinde toplanan Siyonist Kongresinde alınan kararlar arasında ilk 50 yılda Filistin’de Yahudi devleti kurulması, ikinci 50 yılda da arzımevud üzerinde merkezi Kudüs olan Büyük İsrail’in kurulması da vardı.

Arzımevud toprakları içerisinde Türkiye’nin güneydoğusu ve Kıbrıs da yer almaktadır.  Bu yüzden Büyük İsrail’in kurulması Sevr Planının yeniden yürürlüğe girmesini de kaçınılmaz kılar. 1897 Basel Siyonist kongresinin ikinci 50 yılı olan 1997 tarihi Başbakan Erbakan’ın kurduğu 54. Hükümet dönemine rastladı.

Büyük İsrail’i kurmak amacıyla bölgeye konuşlandırılan Çekiç Güç Erbakan’ın Başbakanlığı sırasında uzaklaştırılıp gönderildi. Bunun üzerine başlatılan 28 Şubat 1997 post modern darbe sürecinde Erbakan Hükümeti bırakmak zorunda bırakıldı.

İçinde Büyük İsrail planını barındıran Büyük Ortadoğu Projesi’ne Başbakan Erdoğan eş başkan yapıldı. Ancak bu, Büyük Ortadoğu Projesinin rafa kaldırılmasından başka bir işe yaramadı.

Bunu yerine Medeniyetler İttifakı projesinin ikame edilmesi söz konusudur. Türkiye ve İspanya başbakanlarının eş başkanı olduğu Medeniyetler İttifakı özü itibariyle bir D-8 projesidir.

Erbakan yıllardır Avrupa Birliği konusunu anlatırken Türkiye İslam Birliğini temsilen Avrupa Birliği ile masaya oturup iki medeniyet arasında adil bir barış ve eşit şartlarda işbirliğini esas alan anlaşmalar yapacaktır diyordu. Medeniyetler İttifakı da tam olarak bunu öngörmektedir. Ayrıca Türkiye’nin Batı Medeniyeti karşısında İslam Medeniyetinin temsilcisi olarak muhatap alınması muazzam bir olay, ülkemiz açısında büyük bir kazanım ve başarıdır.

Ne var ki İsrail ve Dünya Siyonizm’i Medeniyetler İttifakı konusunda ayak sürüp oyalama taktiğine başvurmaktadır. Ancak her geçen gün büyüyen Türkiye’nin gücü ve yükselen liderlik yeteneği karşısında İsrail ve Dünya Siyonizm’inin pek yapabileceği bir şey yoktur.

İsrail Büyük Ortadoğu Projesini raftan indirip masaya yatıracağı uygun bir konjonktürü kollarken, bunun kaçınılmaz gereği olarak da Sevr Planını hayata döndürecek unsurları oluşturup desteklemeye devam etmektedir. Bunların başında ise PKK bölücü terör örgütü gelmektedir.

Buna karşın, yeni sezona büyük bir heyecan fırtınası doğuran fragmanı ile girmekte olan Kurtlar Vadisi Pusu dizisinin ATV kanalında fark atarak yeni bir dönem başlatacağı anlaşılmaktadır. Başlı başına olay yaratan fragman şöyle:

2023 ABD senaryosu: Türkiye bölünüyor, Ermenistan ve Kürdistan kuruluyor…

2023 Avrupa senaryosu: Yine Türkiye bölünüyor, Ermenistan, Kürdistan, Pontus devletçikleri kuruluyor.

2023 İsrail senaryosu: Irak işgali kuzeye doğru genişliyor ve arzımevud içine giren topraklar Büyük İsrail sınırları içine alınırken yine Türkiye bölünüyor.

2023 Türkiye senaryosu: Cumhuriyet’in 100. Yılında Türkiye Siyonizm’e kaptırdığı dünya liderliğini yeniden alıyor ve tüm dünya al bayrağın rengine bürünüyor.

İşte Batılıların eksen kayması diye telaşla anlatmaya çalıştıkları olay budur. Türkiye, 100 yıl önce resmen sona erdirilen 1000 yıllık Selçuklu-Osmanlı medeniyet çizgisine yeniden dönüyor ve Siyonizm’e kaptırdığı dünya liderliğini yeniden alıyor.

Bunun için Yeni Bir Dünya ve Adil Düzen’in kurulması gerekiyor. Kurtlar Vadisi Pusu’nun ihtiyarları denilen muamma Erbakan olmalıdır. Kurtlar Vadisi Pusu’nun derin yönetmeni Erbakan imiş gibi bir çizgide yürütülüyor. Dizinin Türk Dünyasında İslam ülkelerinde uyandırdığı ilginin de öylesine değil organize olduğu anlaşılıyor.

Türkiye’de bu hayallerin kurulması ve hele senaryolaştırılıp film ve diziye dönüştürülmesi olacak şey değildi. Bunun nasıl olup da mümkün olduğu üzerinde düşünme gereği duymayanlar için gelecek sürprizlerle doludur.

Bu hayalleri kurabilen bir millet ne kadar çok düşmanı olursa olsun asla zeval bulmaz..

Sözlerimize, Cemal Nadir'in bir karikatürü ile başlamıştık ve nihayet Kıymetli Osmanlı hakanı, Cennet-mekan II. Abdülhamit' Han'ın kendi el yazısıyla yazmış olduğu Osmanlıca bir mektupla bitirelim:

 

II. Abdülhamid’in el yazısı

11 Temmuz 1878 tarihli Abdülhamid’in kendi el yazısıyla yazıp imzaladığı mektup

abdülhamid

“Saat dört buçukda taraf-ı şahaneme takdîm olunmak üzere başkitâbete yazdığınız tezkire-i sadâret-uzmânız manzûrum oldu. Yunan meselesinin halline dair fevkalade bir meclis-i umuminin Bab-ı Âlî’de  yarınki Pençşenbe günü akdini istizân buyurmuşsunuz. Halbuki kanunumuz mucebince fevkalade meclis Bâb-ı Âlî’de teşekkül edemez. Her ne kadar Yıldız Sarayında ma’hûd iki mesele hakkında  fevkalade meclis teşekkül eyledi ise benim meseleye gayetle merak etdiğim içûn ol vakit davet  eylemiş idim. Yunan meselesi hakkında yarınki Pençşenbe günü  geçen ki Avusturya ve İngiltere meseleleri gibi gene öylece Yıldız Sarayında saat dörtde  tezkirenize binaen meclisin akdini münasib görüyorum..  

29 Haziran 1294  Abdülhamid”

والسّلآم

Son Güncelleme (Salı, 05 Mayıs 2020 14:17)

 
Translator (Siteyi Çevir)

EnglishFrenchGermanItalianPortugueseRussianSpanish

 
YENİ KİTAPLAR

KABUSTAN

GELEN

(2022)

Düşlerimiz gerçek olsaydı ne olurdu?

Peki, ya Kabuslarımız?

Kabustan Gelen Kapak

Kabustan Gelen, aslında Şeytan ve onun kötü şöhretli bir sembolü ve heykeli olan Baphomet’le İnsanlığın yokoluş/varoluş mücadelesini sembolik olarak kabuslar yoluyla anlatan ve tamamı günümüzde yaşanan ve geçen bir Kıyamet savaşının öyküsüdür.

 ♦ ♦  

ÇÖL

GEZEGEN

(2021)

Gözlerimi açtığımda içinde sadece kum taneleri olduğunu fark ettim!

 Çöl Gezegen Logo

Çöl Gezegen, Dünya’daki İklim ve Su Krizi üzerine yazılmış bir Bilimkurgu Romandır. Çöl Gezegen, aynı zamanda İnsanlığın yokoluş-varoluş mücadelesini anlatan ve tamamı gelecekte geçen ve su yüzünden başlayan bir Kıyamet savaşının öyküsüdür.

 ♦ ♦  

MEDUSA'NIN

SIRRI

(2020)

Cehennem'e Açılan Kapıya Hazır mısınız?

Medusanın Sırrı2

Dünyanın en iyi Pandemi kitabını okumaya hazır mısınız? Medusa'nın Sırrı, Sizi yeraltındaki Cehennem'in 7 kapısından birine sürükleyecek.

 ♦ ♦  

SON

KEHANET

(2019)

Cennet'e Geri Dönüş!

Son Kehanet Tablet Telefon

İnsanlık nereden geldi, Nereye gidiyoruz?

Bu sorunun cevabını Son Kehanet'te bulacaksınız.

 ♦ ♦  

TANRI'NIN

IŞIKLARI

(2018)

Çöl'de Başlayan Hikaye

Tanrının Işıkları Reklam

Dünya'nın en iyi Bilim-Kurgu Romanı yayınlandı.

Dünya'nın en büyük sırrını öğrenmeye hazır mısınız?

♦ ♦  

KÜÇÜK

ELİSA

(2017)

Zaman Yolcusu

Küçük Elisa Small Kapak

"Dünya yaşamı, bir nevi bir eğlence ve bir oyundan ibarettir."

(Kuran, İslam'ın Temel kitabı)

Unutmayın! Bu evrendeki her şeyin bir hayali ve bir de gerçek görüntüsü vardır...

♦ ♦  

KANON

(2016)

Kutsal Kitapların Yeni Bir Yorumu

KANON

KANON, ÜÇ ANA BÖLÜMDEN OLUŞUR:

1- KUR'AN, İNCİL VE TEVRAT (Genel Bir Değerlendirme)

2- KUR'AN'IN KANONİK YURUMU (99 Kanon)

3- İNCİL'İN KANONİK YORUMU (303 Kanon)

 ♦ ♦  

SONSUZLUĞUN

SONSUZLUĞU

(2015)

[114 Kod]

Sonsuzluğun Sonsuzluğu

"SONSUZLUĞUN SONSUZLUĞU", aradığın islam felsefesidir, yeni bir düşünce stilidir ki, aynı zamanda sana kainattaki nesnelerin ne kadar drift ve incelikti bir kumaşlar bütünü gibi nazenin bir şekilde sonsuzluğa kapı açacak şekilde tasarlandığını ve mükemmel bir şekilde ilm-i ebedi ve ezeli’de yaratıldığını, susamış gönüllere denizdeki okyanusa dönüşen marifet damlasıdır, hakikati arayan ariflere hikmettir, vesselam..

 ♦ ♦ 

RUYET-UL

GAYB

(2014)

Haberci Rüyalar

Ruyet ul Gayb Kapak

EY ARKADAŞ! Kur’an-ı Hakim’in rüyalara ve hakikat Alimine kapı açan 14 ayetinden istifade ettiğim, 14 adet rüyayı; Hakikat ve Rüya alemi & Gayb Lisanıyla, hakikate açılan 14 pencere halinde ifade edeceğim.

  Kim isterse istifade edebilir.

 ♦ ♦ 

ESKİLERİN

MASALLARI

(2013)

Esatir-ul Evvelin

ESKİLERİN MASALLARI

EY ARKADAŞ! “KUR’AN-I HAKİM’in, Tarih-i Kadim’in derinliklerine bakan ve Eskilerin Hikayeleri şeklinde anlatılagelen mühim bir sırrına bakan, ONÜÇ TARİHİ MÜTEŞABİH AYETİNDEN istifade ettiğim, ON KISA PARLAK KISSA’dan ibarettir. Tamamı, BİR MUKADDİME ile tarihin derinliklerine uzanan ON KISSA’dan oluşan ON EFSANE ile sonuç niteliğindeki BİR HATİME’den oluşan 22 DERS’ten ibarettir..

 ♦ ♦ 

HANIMLAR İÇİN

DİN REHBERİ

(2012)

El-Murşid-ul Nisa

HANIMLAR İÇİN DİN REHBERİ KAPAK

Ey Hanım Kardeş! Benden birkaç nasihat istedin. Şimdi, gelecek olan kısımlarda KUR’ÂN-I HAKÎM’in 19 âyetinden istifade ettiğim İSLÂMIN TEMEL DİNÎ bilgileri (NAMAZ, ORUÇ, İMAN ESASLARI, ZEKAT ve kısaca İSLÂM TARİHİ) ile ilgili merak ettiğin meselelerini AVÂM (HALK) lisanıyla HULASÂ (ÖZET) bilgiler halinde İKİ BÖLÜM halinde ifade edeceğim.

Kim isterse istifade edebilir..

 ♦ ♦ 

ZAMANIN

SAHİPLERİ

(2011)

Sahib-üz Zaman

ZAMANIN SAHİPLERİ KAPAK

Zamanın Sahibi, seslendi:

"Daha yolumuz var mı Üstad?"

Üstad: "Bu yol uzun ve zahmetlidir, lakin sonuna varmak yol harcı değil.."

Yolcu: "İşte bu yol, 1400 sene sonra gelecek olan bir Hakikatin 66 madde ile isbatıdır, lakin herkesin her meselesini anlayabilmesi yol harcı değildir.."

 ♦ ♦ 

AŞK-I

MESNEVİ

(2010)

Sonsuz Aşk

AŞK I MESNEVİ KAPAK

Sufi: "Haktan alırız, Halka veririz.."

Ney: "Herkes kendi anlayışına göre bana yol arkadaşı oldu, lakin kimse içimdeki sırları araştırmadı.."

Vesselam..

♦ ♦ 

YARATILIŞ

GERÇEKLİĞİ

(CİLT 2)

(2009)

Kevn-üt Tekamul-II

Yaratılış Gerçekliği II İkinci Kapak

İKİNCİ CİLT:

EVREN & CANLILARIN YARATILIŞI

[Yaratılışı isbat eden en büyük biyokimya atlası!]

 ♦ ♦ 

YARATILIŞ

GERÇEKLİĞİ

(CİLT 1)

(2009)

Kevn-üt Tekamul-I

Yaratılış Gerçekliği I Kapak

BİRİNCİ CİLT:

  EVRİM TEORİSİ

Evrim Teorisi ve Yaratılış iki zıt görüş olarak tarih içerisinde hep sürdürülegelmiştir. Fakat aslında, bu iki kavram TEKAMÜL (değişerek yaratma) noktasında kesişmekte ve yaratıcının varlığını daha iyi ispatlayan birer teoriye dönüşmektedir.

 ♦ ♦  

İSEVİLİK

İŞARETLERİ

(2008)

İşarat-ul İseviyye

İSEVİLİK İŞARETLERİ

Tarih boyunca, neredeyse İKİ BİN senedir bu sapkın ve yanlış İNANÇ, milyonlarca Hristiyanın inkâra sapmasına ve CEHENNEM’e gitmesine neden olmaktadır. Bu KİTAB’ın amacı; KUTSAL KİTAP ve İNCİL’lerdeki bu, TEMSİLÎ GERÇEK ve HAKİKAT PARÇALARINI, HZ. İSA ile İLGİLİ GERÇEKLİKLERİ, İNCİLDEKİ KIYAMET SÜRECİ ile İLGİLİ BÖLÜMLERİ İlmî bir çerçevede ele alarak (Tarih, Coğrafya, Sosyoloji ve Arkeoloji gibi pozitif bilimlerin de yardımıyla) sırr-ı vahyin feyzi ve KUR’ÂN’ın ışığıyla aydınlatmaktır.

 ♦ ♦ ♦ 

5-BOYUTLU RELATİVİTE

&

BİRLEŞİK ALAN TEORİSİ

(2007)

Cem-ul İzafiyye

Birleşik Alan Teorisi

EVRENİN YARATILIŞINI, HER ŞEYİN TEK BİR KUVVETTEN GELDİĞİNİ VE VAHDANİYYETİ İSBATLAYAN:

EN BÜYÜK FİZİK KURAMI

Bugün fizikte bilinen dört temel kuvvet vardır: 1. Güçlü Çekirdek Kuvveti, 2. Elektromanyetik Kuvvet, 3. Zayıf Nükleer Kuvvet, 4. Gravitasyon (Yerçekimi) Kuvveti.

Başlangıçta (yani evrenin ilk yaratılış anında) tüm bu kuvvetler (ilmî tabirle hepsine birden “câzibe” kuvvetleri de denir) bir tek ana kudretin içindeydi. Literatürde buna “Birleşik Alanlar Kuvveti” veya teoremi de deniyor. Bu tek kudret, ALLAH Vahdâniyyeti ve Ehâdiyyeti ilkeleri uyarınca bitişikken, evrenin genişlemesi ile birlikte bir hikmete binâen fazlara ayrıldı.

♦ ♦ ♦ 

KIYAMET

GERÇEKLİĞİ

(2006)

Hakikat-ul Uhreviyye

Kıyamet Gerçekliği kapak

KIYAMET GERÇEKLİĞİ KÜLLİYATI'NIN FATİHA'SI VE AYNI ZAMANDA KIYAMET'İ İLAN VE İSBAT EDEN EN BÜYÜK ESER.

Yaklaşan Kıyamet

sürecine hazır mısınız?

- 2006 Hz. Mehdi’ nin Zuhuru,

 - 2036 Hz. İsa (A.S.)’ ın Nuzulü,

- 2037 Deccal’in Ortaya Çıkışı,

- 2052 Ye’cüc ve Me’cüc’ün Ortaya Çıkışı,

- 2064 Dabbet-ül Arz’ın Ortaya Çıkışı,

- 2065 Güneşin Batıdan Doğması.

Gerçekleri bilmek herkesin hakkıdır...

FACEBOOK SAYFALARIMIZ