ANA MENÜ
Kimler Online
Şu anda 13 konuk çevrimiçi
Kıyamet Gerçekliği Ara:

KIYAMET GERÇEKLİĞİ KÜLLİYATI

40 e-KİTAP

SİZİN İÇİN SEÇTİĞİMİZ 40 e-KİTAP

Mutlaka okunması gereken temel islami eserleri ve tasavvuf klasiklerini bu bölümde yeniden düzenleyerek ve geniş bir özetini yeniden yorumlayarak yayınlayacağız. Buradaki esas amaç, e-kitabın özelliği olan sıkılmadan okunabilecek bir e-kitaplık oluşturabilmektir. e-Kitaplarımızı online olarak buradan ÜCRETSİZ olarak indirebilirsiniz: 

İslami Bilgiler e-Kitaplığı

 

İSLAM AHLAKI

"Besmeleyle başlayalım kitâba! Allah adı, en iyi bir sığınakdır. Ni’metleri sığmaz ölçü, hesâba, Çok acıyan, affı seven bir Rabdır! Allahü teâlâ, dünyâda bütün insanlara acıyor. Muhtâç oldukları ni’metleri yaratıp, herkese gönderiyor. Dünyâda ve âhirette saâdete kavuşmak için, bu ni’metlerin nasıl kullanılacağını da bildiriyor. İslâmiyyeti hiç işitmemiş olanların ise, Cehenneme sokulmayacaklarını, bunların hesâpdan sonra, hayvânlar gibi yok olacaklarını, İmâm-ı Rabbânî, 259.cu mektûbunda bildirmekdedir. İşittikden sonra ise, düşünüp îmân edenleri Cennete sokacakdır.."

 

NAMAZ REHBERİ

"Adem Aleyhisselamdan beri, her dinde bir vakit namazı vardı. Hepsinin kıldığı biraraya toplanarak, Muhammed Aleyhisselama inananlara farz edildi. Namaz kılmak imanın şartı değildir, fakat namazın farz olduğuna inanmak imanın bir şartıdır. Namaz dinin direğidir,dolayısıyla namazını devamlı ve doğru olarak kılan bir kimse İslam binasını ayakta tutmuş olur. Bu yüzden, başsız insan olmadığı gibi, imansız insan dahi Cennete giremez.."

 

MEBDE VE MEAD

(İLİMLERİN BAŞLANGICI VE SONU)

"Gayb perdesi altında olan güzelliklerin Hepsini senin güzel suretine koydular, Hayal kalemi düşünce sayfasına ne çizse Mütenasib şeklini ondan güzel yaptılar.. Bu kitap islami ilimleri bir kategori şeklinde sınıflandırdığı gibi, onların esas gayesi olan hakka ulaşma yolcuğunun da hikayesini anlatıyor.."

 

MİR'AT-ÜL İRFAN

"VAHDET-i VÜCUD, kolay yenir ve hazmedilir cinsten değildir -Oldum. Demekle, hiç olmaz. Bu eserin faydaları konusunda; kesin bir hüküm verilemez. Şüphesiz her ilaç doktoruna ve hastasına göre, zehir veya panzehir olabilir. VAHDET-i VÜCUD, mana yolcularının, son durağı sayılır. Ondan öte ne bir yol vardır; ne de bir hal veya makam. Eserin size kazandıracakları, size bağlıdır! Dolayısıyla bu eser üzerine söyleyeceklerimiz bu kadardır. Hüküm sizindir!

Değerli “OKU”R,

Dileğimiz size yararlı olabilmek...

Evreni (algılayamadıklarımız dahil) yöneten ve farklı adlarla işaret edilen Yüce Gücün bu arzumuzu yerine getirmemiz için, önümüzü açık etmesini diliyoruz; “Eğer bu duanın gerçekleşmesi, bizler ve tüm yaşam adına en iyisi olacaksa...”

 

NOKTANIN SONSUZLUĞU-I

"Alem ancak ilimle anlaşılabilir. Oysa, İlim arttıkça da âlemler degişir ve çoğalır. İşte biz bu ayrı ayrı âlemleri süratle bir noktada toplayabildiğimizde insan oluruz." "Âhiret âlemi diye bahsedilen insanın düşünceleridir ve kişi bu âlemde hangi düşüncelerle yaşıyorsa gittiği âlemde de o düşüncelerle yaşayacaktır." "Kâinat bir noktadan ibaret iken kalem bu noktayı uzatıp harfleri, o harflerden kelimeleri yazmıştır. Her kelimeye birer isim, her isme de ayrı bir huy verildiği için dağdağalar çoğalmıştır. Eğer insan cümleyi bir noktada toplayabilirse geriye ne kâinat, ne de onun dağdağaları kalır."

‘Noktanın Sonsuzluğu’, tasavvufun temel kavramlarını, derinlemesine açıklayan bir kaynak kitaptır. Yıllar süren sohbetlei ve konuşmadaki akıcı üslup korunarak ve dilin anlaşılır olmasına özen gösterilerek derlenmiştir. Dört ciltten oluşan kitabın 1. cildi Allah, Sıfat, Esma-i İlâhiye ve İnsan konularını içermektedir. Okuyacaklarınız; söz konusu eserden sizin için seçilenlerdir.."

 

NOKTANIN SONSUZLUĞU-II

"İnsanda beden görünen, Ruh ise görünmeyen âlem olarak yaratılmıştır. Görünmeyen âleme günümüzde enerji adı verilmektedir. Eskiden Şems-i Mutlak denirdi ve insanın, bu
güneşin bir ışın hüzmesinden ibaret olduğu söylenirdi. Mananın hakimiyeti madde sayesinde belli olur. Bu nedenle, beden; ruh ve aklın kendini gösterebilmesi için gerekli bir kap, bir alet olarak düşünülmelidir. İnsan bu alete iyi bakarsa, o zaman: “Alet yapar, el övünür” atasözü gereğince; ruh da, akıl da kendini daha iyi göstermeye başlar. Kâinatta genel bir kural olarak: hakikat, hayalde gizlenmis; hayalse, hakikate perde olmuştur. Hakikat tecelli etmezse, hayal ne kımıldayabilir, ne de konuşabilir. Onun için Hakk, halk ilişkisi aynen, karagöz oyunundaki karagöz oynatıcısı ile karagöz ilişkisine benzer. Hakk perde arkasından kitabını okumazsa, halkın gıkı bile çıkamaz. Beden, Hakk’ın suretidir. Ama onda nefis, yani şehvet de oldugu için, şehvete esir olan beden çok süflidir. Ancak, aynı bedenin, süflilikten kurtulduğu takdirde çok ulvi olduğunu da bilmek gerekir.."

 

NOKTANIN SONSUZLUĞU-III

"Kelimenin lügattaki karşılığı: Hazret-i Peygamber’in Allah’la görüşmesi; Ruhun yükselmesi; Merdiven’dir. Miraç, tasavvufi bakımdan farklı cümlelerle tarif edilebilirse de, kısaca: “İnsanın kemalâtının yükselmesi” olarak anlaşılır. Miraç, kabaca: göğe çıkmak, kanatlanmak, her tarafa ulaşmak olarak tarif edilse bile, esası; kâinatı kapsayacak şekilde küresel bir genişleme ve kâinatı kafasının içine sığdırma olayıdır. Bu da, kişinin; basiret adı verilen akıl ve nur gözlerinin açılması ve kendini kâinatla bir noktada toplaması veya başka bir deyimle, içindeki kâinatı müşahede etmesi demektir. Bir insan için miraç, ilahi âleme uruc etmek demektir. Uruc denince çok kimse bunu kanatlanıp, uçmak zanneder. Halbuki, bu uçma, insanın fikirlerinin yükselmesi, yücelmesidir.."

 

NOKTANIN SONSUZLUĞU-IV

"Tevhid; gerçek anlamıyla; kelime-i tevhidi, yani "Lâ ilâhe illallah muhammeden resûlullah" lafzını yaşayarak: "O herşeyi ihatası altına almıştır" <41-54>, yani "Allah’tan başka bir şey yoktur" demektir. Ehl-i şeriat nazarında tevhid: "Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed Allah’ın resûlüdür" demekle eş anlamlıdır. Bu konudaki telkinler de şeriat düzeninde yapılır ve kelime-i tevhidi tekrarlayanlara: "Sen Müslümansın" denir. Bu sözü tekrarlayan kimse hiçbir şeyden haberdar olmadığı için, tevhid ona erkân üzere namaz kıldırılarak anlatılmaya çalışılır. Peygamberimizin miracı da anlatılınca, eğitimi tamamlanmış sayılır. Ama, sonuçta, kimse bundan istifade edememiş olur. Gerçek anlamda: "Lâ ilâhe illallah muhammeden resûlullah" demekse; ölüp, yeniden dirilmektir. İnsanın ölüp, dirilmesinde iki devran olduğunu biliyoruz. Bunlardan biri; vücudun toprak olup, toprakta neşr olduktan ve onun ihtiyaçlarını giderdikten sonra, tekrar haşr olarak insan haline gelmesidir ki, buna uzun devran diyoruz. Bu devran bizim büyük kan dolasımımıza benzer ve kan, beden kâinatımızın tüm ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra yine kalbe, çıkış noktasına döner.."

 

SADRETTİN KONEVİ 40 HADİS

"İsmi Muhammed bin İshâk, künyesi Ebü'l-Meâlî, lakabı Sadreddîn'dir. 1210 (H.606) târihinde Malatya'da doğdu. 1274 (H.673) târihinde Konya'da vefât etti. Kabr-i şerîfi Konya'da kendi adı ile anılan câminin bahçesindedir. Sadreddîn-i Konevî'nin babası İshâk Efendi, Anadolu Selçukluları nezdinde yüksek makam sâhibi biriydi. Küçük yaşta babası İshâk Efendi vefât etti. Üvey babası Muhyiddîn-i Arabî, Sadreddîn-i Konevî'nin terbiyesi ve yetişmesiyle meşgûl oldu. Çok iyi bir tahsîl gördü. Kelâm ve tasavvuf ilimlerine âit birçok kıymetli eserler yazdı. Muhyiddîn-i Arabî , Sadreddîn-i Konevî'nin terbiyesi ile çok yakından meşgûl oldu. Yetişmesine özel ihtimâm gösterdi. Muhyiddîn-i Arabî'den Konya'da ilim ve feyz alan ve çok istifâde eden Sadreddîn-i Konevî, hocası ile Halep ve Şam'a gitti. Muhyiddîn-i Arabî Sadreddîn-i Konevî'ye nefsini terbiye yollarını öğretti. Sadreddîn Konevî günlerini riyâzet ve mücâhede ile nefsiyle uğraşmakla geçirdi. Nefsiyle uğraşması öyle bir dereceye ulaştı ki, uyumamak için Muhyiddîn-i Arabî onu alır, yüksek bir yere çıkarır, o da düşme korkusuyla uyumaz tefekkürle meşgûl olurdu. Bir gün annesine birkaç hanım gelip; "Sen zengin, îtibârlı bir kişinin hanımı iken şimdi bir Pîr-i Mağribî'ye vardın. Hâlin nasıl, hayâtından memnun musun?" dediler. O da; "Hâlimden memnunum. Geçimim de iyidir. Lâkin gözümün nûru oğlum büyük sıkıntılar içindedir. Gecesi de gündüzü de yoktur. Efendim Muhyiddîn-iArabî kendisi kuş eti yer, ballı şerbetler içer, lâkin ciğerpâreme bir arpa ekmeği dahi vermez. Yememek ve içmemekten bir deri bir kemik kaldı..Bu eser Sadrettin Konevinin kaleme aldığı 40 adet hadisin te'villi açıklamasını anlatmaktadır.."

 

TEVHİD SARAYI

"Allah gözetmedikten sonra hiç kimse kimseyi gözetemez. Cenab-ı Hak secdesiz kimseyi kendi haline bırakır. Seferde olsan da,gece dışarıda kalsan da,gece kalktığında, abdest alıp,elini ayağını yıkayıp iki rekat namaz kıl. Elini açıp dua et ve 100 besmele çek. Bir sadaka kutun olsun. İster beş bin,ister beş milyon koy. Mal sigorta olur da can sigorta olmaz. Belki bir kimsenin arabası baş aşağı gider,belki kimisi canını kurtarır,kurtarmayan da çok olur. Ne yapacaklar? Malının sigortasını ödeyecekler ama adam gitmiş. Lakin sadaka hem mal sahibini hem malı kurtarır hem şüpheni de korur. Onun için ister teneke ister plastik kutun olsun,üstünü del. Sabah o namazı kıldığında arabaya bin; "Bismillahirrahmanirrahim" de. Sabah namazı önemlidir,güneş doğduktan sonra bile olsa kıl. İşte bu Tevhid Sarayına girmek için,  her gün bir parça biriktirdiğin sadakayı unutmayacaksın.."

 



Kişisel Gelişim e-Kitaplığı  

ALT BEYİNİN DEŞİFRESİ

"İnsanlıga gerçekleri anlattığına inandığımız düsünürlerin, yazarların, aydınlanmışların ilimsel üretimlerini sizlerle paylasmaktan baska bir arzumuz yoktur. Biz bir baska insanı değişim-dönüşüme uğratamayız. Bizim yapabileceğimiz tek şey; değişim-dönüşümün meydana gelebileceği, hoşgörü ve sevginin girebileceği bir alan, bir boşluk yaratmaktır. Evreni (algılayamadıklarımız dahil) yöneten ve farklı adlarla işaret edilen Yüce Gücün, bu arzumuzu yerine getirmemiz için, önümüzü açık etmesini diliyoruz; ‘Eger bu duanın gerçeklesmesi, bizler ve tüm yaşam adına en iyisi olacaksa.."

 

CİNLERİN DEŞİFRESİ

"Tek dünya ve evren imparatorluğu için (ki sonsuz evrende ne ifade ediyorsa) tanrılarıyla birlikte yeryüzünde maddesel olarak açıkça görünecek uzaylılara yani, cinlere karsı da tek silah, enerji yönlü olanın ötesinde yine bilgi ve Bilinç yönlü olan korunma türüdür. Yani, her ikisi de olmalıdır.Şimdilik, bu bu konuya bir nokta koysak da, elbette anlattıklarımız burada bitmedi. Belki de yeni baslıyor; yıldızlar ötesinden kendince ilahi mesajlar da çesitli kanallar vasıtasıyla, her an akmaya devam ediyor kah sıradan bir insana, kah mevki sahibi birtakım insanlara; hayallerin efendisinin, eski çağlarda oldugundan daha da görkemli göksel şölenle (ilk defa) yeryüzüne gelmekte oldugunu, haberdar etmek için...“ Yukarıdaki sözlerin sahibi bu çalışmasında, Tasavvuf platformundan da hiçbir an ayrılmayarak, bir Fizikçi olarak hakikate yaklaşmaya çalışmıştır; Cinler’in deşifre edilmesinde.."

 

HAYAT AĞACI

"Hayatımızı devam ettirmemizi sağlayan hayat enerjisi, yaratılışımızla peşinen verilen ve sonra da desteklenmeye devam eden bir öz enerjidir ve bu enerjinin madde bedenle dünya yaşamında kullanım süresine ömür denir. Ana karnında 120. günde özümüzden açığa çıkan (üflenen) Ruh budur. Ruhun üflenişi, bizi yaşatmaya başlayan, programımızı çalıştıran hayat gücünün kuvveden fiile (özden madde planına veya uykudan uyanık hale gelişi) çıkışıdır bir anlamda.. Aslında cenine peşinen verilen ve 120. günde aktif hale geçen demek daha dogru olur. Bir makinenin fişini pirize takıp, düğmesine basmak gibi.. Bu yazının konusu, kendimizi tanımak açısından bazı ayrıntıları içerdiği için, küçük bir kitapçık oluşturabilecek nitelikte uzun bir yazı olacak. Sıkılmadan sonuna kadar okuyarak, bu gibi konular hakkında da bilgilenmenizi temenni ederim. Fakat başlamadan önce bir noktayı belirtmek isterim. Bu yazıdaki bazı kavramlar, dilimizde karsılığı olmayan mânâları ifade ettiği için, dilin yetersizliğinden ötürü benzer bir kelime ile ifade edilmeye çalışılmıstır. Örneğin sık sık okuyacağınız hayatiyet enerjisi tanımı, bildiğimiz bio enerji gibi bir sey değildir. Bilinçli, belli mânâlar içeren ve yaratılışın sırrı olan ilâhi bir nefes, Allah’ın hayat sıfatını madde planında temsil eden güçtür. Bu e-Kitabı bu bilgiyi göz önüne alarak okumanızı tavsiye ederim.."

 

HOLOGRAFİK BAKIŞ

"Hologram tekniğinin izahı, "evren" ismiyle tanımlamaya çalıştığımız sınırsız ve sonsuz tek varlık, yani "BÜTÜN’e" ait tüm bilginin hologramik bir biçimde her zerrede mevcut olduğunu anlamamızı kolaylaştırmıştır. Buna göre, evrenin holografik yapısında, bizim gözlemlediğimiz evrenimizde, olmuş veya olacak diye bildiğimiz her olay, her oluşum, zaten bilgi olarak yüklüdür. Bilincinizle, evren arasındaki dinamik ilişkiyi keşfetme yolculuğuna hazır mısınız?.."

 

KUDSİ DUA

"Kullarım,Sana Beni sorarlarsa; Şüphesiz ki Ben, çok yakınım. Bana dua edince Ben, o dua edenin duasına icabet ederim. Öyleyse onlar da Benim davetime icabet etsinler. Bana iman etsinler ki, doğru yolu bulmuş olsunlar. Yaratılışın sahibi, katında bir an olan ezelden ebede kadar bölünmez basit bir kelamla söyleyen, her kuvvetin üzerinde bir başka kuvvet ve boyutları yaratan, yarattıkları ile hiçbir benzerliği, bağlılığı olmayan, adil olduğunu “Yanımda söz değiştirilmez. Ben kullarım için zulmedici değilim” (Kâf,29) buyurarak hayatı yaratan Allah Teâlâ´dır. Allah Teâlâ müşahede edilmez, görünmez, düşünce ile bilinmez ve hayale sığmaz. Allah Teâlâ yalnızlığında iradesiyle âlemleri yarattı ve gizli hazineyi açığa saldı.

Allah Teâlâ hiçbir şeyle birleşmiş değildir.

O, kendisidir. Mahlûklar, yaratılmıştır.

O, erişilmez, anlaşılmaz, anlaşılamaz.."

 

ÖLÜMDEN SONRA YAŞAM

"Ölüm ötesi yaşam hakkında çok çeşitli fikirler ileri sürülüyor. Bu konuda vahyin, nebi ve rasullerin bildirdiği dışında kesin bir bilgimiz yok. Ancak ilhamla ve keşfen bazı fikirlerimiz olabilir. Bu da Allah’ın bir lütfudur Benim de bu konuda bazı düşüncelerim var ve paylaşmayı isterim. Ölüm ötesi yaşamla ilgili ayet ve hadisleri okuyarak vardığım sonuçları ve yine bu konu üzerinde derinlemesine düşünürken aldığım ilhamları ve keşiflerimi sentezleyerek, sizlerle paylaşacağım. Bunlar tamamen kişisel düşüncelerimdir, kimseyi bağlayıcı özelliği yoktur. "Gayb hakkında konuşan, havanda su dövüyordur" derler, ama şahsen bu fikre katılmıyorum. Gaybı Allah bilir ve dilediğine de dilediği kadarını bildirir! Üstelik gaybın bilinmezliği mutlak gayb, yani Allah’ın Zat’ı açısındandır. Göresel gayb ise beş duyu sınırlılığı ve bedensel kayıtlarla alakalıdır. Allah dilediğine, dilediği zaman bu sınırları kaldırıp, dilediği kadarını bildirebilir.."

 

SECRET (SIR)

"The Secret", tarihte ilk kez tüm dünyaya açıklanan ve insanlığın yeni bir döneme girişini simgeleyen "Gizli Yasa" veya "Sır" diye tanıtılan oldukça yeni bir filmin adı. Daha önce yayınlanan "What the Bleep Do We Know" isimli eserin ancak içinde bir hikaye olmayan belgesel türünde bir yapıt. Avustralya, Yeni Zelanda ve Papa Yeni Gine’de televizyon kanallarında DVD ve internetten satışı yapılıyor, fakat bildiğim kadarıyla henüz sinemalarda gösterimde değil. "İnsanoglu bu sırrın açıklanmasıyla yeni bir döneme girecektir" diye sunuluyor. "Evrenin büyük sırrı , çaglar boyunca yolculuğunu yapıp şimdi size ulaştı" deniyor. "Öğrendiğinizde hayatınızı sonsuza kadar değiştirecek. Her seyin sırrı, huzur, mutluluk, başarı, sağlık, zenginlik, sevgi, dostluk, istediğiniz hersey için.. Tüm yapmanız gereken sırrı anlamak ve uygulamak. Bunu bilen herkesin yaşamı değişti. Öyle ki, Sizinki de değişecek! Tarihte ilk kez, dünyanın önde gelen bilim adamları, yazarları, filozofları, herkesin hayatını değiştiren bu sırrı açıklıyorlar. Daha önce de çesitli felsefelerde, dinsel öğretilerde, edebiyatta saklı bir şekilde yer alan bu sırrı Plato, Newton, Carnegie, Beethoven, Shakespeare, Einstein gibi ünlü kişiler de biliyor ve kullanıyorlardı."

Çesitli kişiler bu prensiple yaşadıkları olayları anlatıyorlar; tıp ve kuantum fiziği konularında bilim adamları gerekçelerini açıklıyorlar. Sır, "çekim yasası": "Tıpkı yerin her nesneyi çekmesi gibi, yaşamınızdaki herşeyi de oraya siz çekiyorsunuz. Filmde, istediğiniz şeyi yapmak için çekim yasasının (law of attraction) nasıl kullanılacağı ve ne şekilde etkin olduğu açıklanıyor. İnsanların çoğunun düşüncelerini ya istemedikleri şeylere ya da zaten elde ettikleri şeylere yoğunlaştırmakta olduğu noktasından hareketle, niyet ettiğiniz şeylerin gerçekleşebilmesi ve başarabilmeniz için, düşüncelerinizin tamamen "istediğiniz şeye" yoğunlaşması gerektiği vurgulanıyor. Bunların hepsinin en önemli özet kısımlarını bu e-kitapta bulacaksınız. Hayatınızda o en çok istediğiniz şeyler gibi, birşey henüz hiç olmasa dahi.."

 

EBEDİYET SOHBETLERİ

"Mevlevî dervişlerinin dönmesi iki çeşittir;

1- taklit dönmesi,

2- tahkik dönmesi,

Bir taklit ederek dönen derviş var,bir de hakîkaten dönen derviş vardır ki; dönerken onun kendi kuvveti artık orada değildir. Tıpkı tayyârenin uçması için tekerlekleri değil, motorları çalıştırması gibi. Tekerleği tayyâre meydanında bir taraftan bir tarafa hareket etmek için kullanırlar. Gökyüzüne havalandıktan sonra uçağın tekerlekle işi kalmaz. Onun için tayyârenin tekerleğinin bir ayrıcalığı yoktur. İnsanlarda da yükselecek kimsenin ibâdet kuvveti ne kadarsa ona göre yürür. Kimisi yedi defâ döndükten sonra uçar,kimisi yetmiş defâ yerinden oynatsan yukarıya kalkacağı yoktur,çünkü motorları yoktur. Mevlâna Hz.’leri âşikâre gösteriyordu ki; “insan havada dönebilir,durabilir ve havada yürüyebilir”. İnsanın havada durabileceğini insanların % 99’una desen belki; “yâhu şeyh Efendi bir hoş oldu” diyebilir,lâkin insan yerden gökyüzüne yükselebilir, hareket edebilir, kendi feleğinde dönebilir.."

Formun Üstü

Formun Altı

 

Bilim ve Din e-Kitaplığı  

DİN İLİM VE MEDENİYET

“Vahiy, Cenâb-ı Rabbü'l-Âlemiyn'in emir ve haberlerini mahlûkata iletme tarzıdır. Vahyin sonucu Rabb'den iletilen bir bilgidir. Bu bilgi diskürsif yâni akla dayanan bir bilgi değil fakat zaman zaman "aklın isâbetle ve dirâyetle kullanılmasını" da tavsiye eden bir bilgidir. Vahiy bir bilgi iletme tarzı olduğundan iletilen bilginin kaynağı değil yalnızca aracısıdır. Bu bilginin kaynağı bizzât, Alim ismini zâtına lâyık görmüş olan Cenâb-ı Rabbü'l-Âlemin'dir.."

 

İBN-İ ARABİ'NİN FÜSUS'UNDAKİ ANAHTAR KAVRAMLAR

"Başlığının ve başlık-altının da belirtmekte olduğu gibi bu kitabın esas amacı, tümüyle, İbn-i Arabî'nin temsil ettiği Tasavvuf'un dünyâ görüşü ile Lao-Tsu ve Çuang-Tsu'nun temsil ettikleri Taoizm'in dünyâ görüşü arasında yapısal bir karşılaştırma yapmaktır. Bu türden bir incelemenin bir takım tuzaklara mâruz bulunduğunu bilmiyor değilim. Aralarında tarihî hiçbir bağ bulunmayan iki düşünce sistemi arasında sebep-sonuç ilişkisi yönünden yapılan bir karşılaştırma bilimsel kesinlikten uzak bir takım benzerlik ve ayrılıkların yüzeysel bir tesbitinden başka bir sonuç doğurmayabilir. Böyle bir hatâya düşmemek için, bu iki dünyâ görüşü arasında herhangi bir karşılaştırmaya tevessül etmeden önce, bunların her birinin temel yapısının diğerinden bağımsız olarak ve olabildiğince titiz bir biçimde ortaya çıkarılmasına çalışılmıştır.."

 

MUHİDDİN İBN-İ ARABİ 

(RİSALE & ALINTILAR)

"İki elimle yarattıgıma secde etmekten seni men eden nedir? (Sad-75) Bu ayette yüce Allah Adem’den söz ederken iki elini birden zikrediyor. Çünkü bugün her sebep o kutsal ele nispeten, onun adına hareket etmektedir. İsa as. : Bedenim babamın kızının ogludur. Ben babamın, annemin ve ikisinin oğlunun ruhuyum. (1-93) Vahdaniyetin aynısı zahir açısından sayıların içinde söndürülmüş, örtülmüş olmasıdır.(1-969) Yine Varlık aleminde ne varsa canlıdır. Çünkü varlık aleminde bulunan herşey Allah’ı hamd ile tesbih eder. Bir canlı da ancak tesbih edebilir. O halde hayat sırrı bütün varlıklarda mevcuttur. Esmalar/isimler açısından Allah, sıfatların taşıdıgı anlamlar açısından zat konumundadır.

(1-105) Günah işleyen bir kimse “Ey Allah! Beni bağışla”, dediği zaman calalet (Allah ismi) Gaffar ismine naiblik (Vekil, birinin yerine geçen-Nöbet bekleyen) etmektedir. Bu isteğe cevap olarak ancak “Gaffar” isminin anlamı çerçevesinde karşılık verilir.."

 

KURAN VE TABİAT İLİMLERİ


"Kur'ân-ı Kerîm ile Tabiat ilimleri'nin ilişkisinin mâhiyeti yüzyıllardır islâm Âlemi'ni meşgûl etmiş olan önemli bir meseledir. Ne yazıktır ki bu konu, genellikle, Tabiat ilimleri'nin:

1) tanımı,

2) mâhiyeti,

3) yapısı

4) nitelikleri,

5) sınırları,

6) dayandığı dogmalar,

7) metodolojisi,

8) stratejisi,

9) paradigmaları,

10) diyalektiği,

11) araçları,

12) gelişim evreleri,

13) deontolojisi,

14) kendine özgü mitos'ları, ve özellikle de

15) epistemoloji'si

hakkında sağlam bir bilgisi bulunmayanların tekelinde kalmış olduğu için ciddî kavram kargaşaları, yanlış değerlendirmeler, yanlış yorum hatâları ve hattâ islâm'a aykırı davranış biçimleri ve beyânlarla mâlûl olagelmiştir. Tabiat ilimleri'nin zahirî ve sathî sihrine kapılan, ama bunlar hakkındaki bilgileri ise çoğu kere avâm için yazılmış olan vülgarize kitapların düzeyini aşmayan bir takım düşünür ve müfessirler ise Kur'ân'ın Tabiat ilimleri'nden yararlanarak tefsirini yeni bir tefsir metodu olarak telâkki etmişler ve, ister muhkem isterse müteşâbih olsun, bütün âyetleri zorlamacı bir biçimde aklîleştirmeğe, Tabiat ilimleri ile ilişkili kılmaya kalkışmışlardır. Bunlar Tabiat ilimleri'ni olduğundan daha güçlü göstermeğe çalışırken öte yandan da, son zamanda, bir takım kimseler Tabiat ilimleri'nin toplum üzerindeki etkilerini ve zâten mevcûd olmayan ahlâkî yanını(!) tenkid ederek Pozitif ilimler'i islâmîleştirmek sûretiyle (!) ahlâkîleştirilmesi gerektiğini savunmağa başlamışlardır.."

 
TÜRKLERE KARŞI HAÇLI SEFERLERİ

"Milâdın 1095 târihinden 1291 senesine kadar Dünyâ Târihi yeni bir cins mücâdeleye sahne oldu. Bu mücâdele mezheb ve akîde perdesi altında gizlenen bir istismar ve keşişler mücâdelesi olarak tavsif edilebilir. İsâ’ya kul ve kiliseye tebaa temin etmek gâyesi ile, geri medeniyetli ve iptidaî halk kütleleri harekete geçirildi ve bu sefer Şark’a doğru yeni bir “Barbar istilâsı” başladı. Bu mücâdelenin sebepleri çeşitli ve girifttir. Eskidenberi ileri sürülen sebeplerin yanında ve arkasında derin ve esaslı emeller saklı bulunmaktadır. Din perdesi altında Papalık müessesesinin teşvik ettiği bu insan sellerini tüccar zümreleri ve çeşitli devlet adamları ile asilzâdeler desteklediler. Bu üçlü pakt bilhassa İslâm Âlemi’ne karşı iki asır bir iz'ac ve aşındırma silâhı olarak işledi. Her mücâdeledeki gibi bu amansız çarpışmada da halk kütleleri sayısızca harcandı. Alelumûm putperestlerle katolik olmayan Hıristiyanlar’a ve Müslümanlar’a karşı yapılan bu savaşlara avrupalılarca Haçlı Seferi ismi verilmiştir. Fakat nihâyet bu isim Türkler’e karşı yapılan seferlere tahsîs olunmuştur.."

 



Tasavvuf Klasikleri e-Kitaplığı  

FİHİ MA FİH (2. CİLT)

"Fîhi mâ Fîh Mevlâna’nın üç önemli eserinden biridir. Diğer eserleri gibi bu kitapta Mevlâna’nın eliyle yazılmamış;  muhtelif konulardaki sohbetleri, yakınları ve müritleri tarafından kaleme alınmış ve kitaplaştırılmıştır. Mevlâna’nın dönemine yakın kaynaklardan Sipehsâlâr’ın risâlesinde adının geçmesi, eserin onun ölümünden önce veya hemen sonra meydana getirilmiş olma ihtimalini doğurmaktadır. Kitabın adı da yine onu meydana getiren kişiler tarafından konmuş “O’nun ‘İçindekinin’ içindekidir, veya "İçinde ‘Içindekiler‘ Vardır" gibi mânâlara da gelir. Fîhi mâ Fîh, bazı yazma nüshalarda da Esrârü’ l-Celâliyye, Risâle-i Sultân Veled gibi isimlerle geçer.

Fîhi mâ Fîh’in Türkiye ve diger ülke (özellikle İran ve Hindistan) kütüphanelerinde birçok yazması olup; metni ilk kez 1333/1915 yılında Tahran’da açıklamalarla birlikte basılmıstır. Hindistan’daki baskısı ise 1928 yılında yapılmıştır. Şu ana kadar yapılmış en önemli baskısı ise; Tahran Üniversitesi profesörlerinden Bediüzzaman Furûzânfer tarafından beş önemli yazmanın karşılaştırılarak oluşturulduğu ve açıklamaların eklendiği baskıdır.."

 
FÜSUS-U HİKEMİYYE

"..Bundan sonrasına gelince, 627 yılında Muharrem ayının sonlarına doğru Şam kentindeyken, rüyamda [mübeşşire] Resulallah’ı (sav) gördüm. Elinde bir kitap vardı ve bana şöyle buyurdu: “Bu kitap, Fusus el-Hikem’dir. Bunu alıp insanlara götür ki ondan faydalansınlar.” Ben şöyle dedim: “İşitip itaat edilecek olan, Allah ve Resulü ve aramızdaki emir sahipleridir — ve biz de emrolunduk.” Dolayısıyla, bu kitabın herhangi bir fazlalık veya eksiklik olmaksızın, Resulallah’ın (sav) bana getirdiği sınırlar içerisinde ortaya konması için isteneni yerine getirdim ve niyetimi arılaştırdım ve kendimi (nefsanî) yönelim ve istemlerden yalıttım.."
 

MERATİB-İ TEVHİD RİSALESİ

"Kitap: İthaf, Önsöz, Takdîm, Sultanlarım, Tahassür, Tecellîyât, Velâyet ve İrşâd, Edeb, Seyr-i Sülûk, Merâtib-i Tevhîd Risâlesi, Hâtime, ve Sözlük bölümlerinden oluşmaktadır. Ganiyy-i Muhtefî Nefesler'i: Habîbullah-ı Ekrem'e O'na verilen Kevser'e, Ve bu Kutlu Sülâle'ye ilelebed Girenler'e Aşk-ı niyâzla, hörmetle Ve de sonsuz muhabbetle. Nefesiyle ithâf etmekte ve Önsöz'de de kitabın hangi sâikle yazılmış olduğuna Allah'a hamd ederek başlarım Besmele'yle. Rabb'im, Sen bu fakîri ihvâna feyyâz eyle! Salât-ü selâm olsun Hazret-i Muhammed'e, Rabb'im bizi mutî kıl O Nebiyy-i Emced'e. Neler kaldı yâ Ganiy şu kutlu ondört aydan? ikibinbeşyüz beyit üfürüldü bu nâydan. Bir kısmından "Nefesler", işte, olundu tertîb;

"Merâtib-i Tevhîd"le feth olundu merâtib.

Nesîm-i Rahmânî'yle ihdâs olunan kitâb

Uşşâkın, inşaallah rûhuna eder hitâb.

ifâdesiyle ışık tutmaktadır.."

 

GEL DOSTA GİDELİM

"Merhabalar, dağa taşa, kurda kuşa, gökteki buluta, denizdeki suya, gecedeki yıldıza, sabahın seher rüzgarına merhaba. Merhaba yeryüzündeki bütün insanlar. Bizler yedi milyar insan bir insanlık ailesini oluşturuyoruz. Hepimiz dostuz, kardeşiz. Ama diyeceksiniz ki aramızdaki kırgınlıklar, küskünlükler. İşte bütün mesele burada. Mevlana, "Dün dünle beraber kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım" diyor. Yunus, "her dem taze doğarız, bizden kim usanası" diyor. Ne olur, bu kırgınlıkların, küskünlüklerin hamallığını yapmayalım. Ne olur bugün onların tümüne bir nokta koyalım. Biz kimleri kırdıysak, incittiysek önce Allah’tan, sonra Peygamber’den, sonra onlardan özür dileyelim. Eğer başkaları bizi kırıp incitmişse bağıslayalım, affedelim. Ne olur bitsin bu hamallıklar.

Kenedy, Texsas’da vurulduğu gün cebinde orada söyleyeceği nutuk çıkmıştı. Bir yerinde İshak Peygamber’den bir alıntı vardı. Söyle diyordu: "Yol uzun, yük ağırdır. Bu yükle bu yola katlanamazsınız. Yüklerden kurtulunuz". Evet dostlar, gelin bizler de sırtımızdaki bu yüklerden kurtulalım.."

 

HAK DOST SOHBETLERİ-II

"İnsan dünyada sırça sarayda bile yaşasa,sonunda bu yerin altına inecektir. Dünyaya sığmayan krallar,hükümdarlar,iki arşın boyunda çukura sığdılar. İnsanın kendi küçük,hırsı büyüktür. Yâni hırsımız boyumuza göre değil boyumuzu çok aşıp gidiyor. Kanâat olmuyor, hırs önde gidiyor,biz ona yetişemiyoruz. Dünyayı fetheden İskender bile ötesini istedi, gidemedi, geri döndü. İşte biz de hazır olan beş on cemaatle hasbihâl ederek günümüzü hoş etmeye çalışıyoruz. Hak dostunun sohbetiyle Gününü hoş eden insan tâlihlidir. Çünkü o Gününü hoş edemeyen insan gibi değildir.  Amma bu sohbetten mahrum kalan insan tâlihsizdir, bedbahttır. Bu dünya ise, kısa bir dönemdir. Âhiretin günleri ise sonsuz uzundur.."

 

HÜSN-Ü AŞK

"Şeyh Galib, klâsik edebiyatımızın çerçevesi içinde ayrı bir görüşün ve anlayışın ışığı altında meydana getirdiği renkli ve ince hayallerle örülmüş, açıklanmaya muhtaç manzumeleri yanında, ayrıca kaleme aldığı Hüsn-ü Aşk adlı mesnevisiyle sanatının ve şiir söyleme kudretinin zirvesine ulaşmıştır. Galib, bu eserinin «der beyân-t sebeb-i te'lîf» yani «kitabın yazılışının sebebi» kısmında, bir mecliste, Nâbî'nin Hayr âbâd adlı kitabının övüldüğünü, meclistekilerin ona benzer bir eserin yazılamayacağında birleştiklerini, Nâbî'nin de hikâyesinin konusunu İranlı şair Şeyh Attâr'dan aldığını ve orada bulunanların âdeta kendisine, imtihan mahiyetinde bu çeşid bir eser yazmasını teklif ettiklerini söylemesi üzerine Hüsn-ü Aşk'ı yazdığını anlatır.."

 

İBN-İ ARABİ (ALTIN TAVSİYELER-I)

"Bütün Müslümanlara, dinlerinde devamlı birlik ve bir gibi olmalarını, hiçbir suretle dinde ayrılık yapmamalarını vasiyet ederim. Allah’ın yardımı birliktedir. Müslümanlar ayrılığa düşmezlerse onları kimse mağlup edemez. Dinin hükümlerini nefsinde ihlâs ile tatbik edeni kimse aldatamaz. Cin ve Şeytan o insana galebe edemez. Allah, Esmâ-i hüsnâsıyla bilinir. Cenabı Hakkın asarından Kudret ve azametini düşün, Zât ve mahiyetini düşünme. Esmâ-i hüsnânın çokluğu, bir merkezde düşünülürse Tevhid olur. Tevhid ise, kuvvete işarettir; Şirk ise zayıflığa ve dalalete.."

 

İBN-İ ARABİ (ALTIN TAVSİYELER-II)

"Hayırlı bir iş yapmışsan, ona devam et. İsterse az olsun. Sen ibadeti bırakmadıkça Allah feyzini kesmez. Bir müddet ibadet ettikten sonra bırakıvermek, Allah ile arandaki rabıtayı kesmek gibidir. Şöyle ol: İşlemekte bulunduğun hayırlı amellerini ölünceye kadar bırakmamaya azimli ol. Terk ettiğin kabahatleri de bir daha yapmamaya azimli ol. Her nefes Allah ile olursun. Ayat-ı İlâhiye’de haktan ayrılma, Şeriate uymayan te’villere sapma, Sadakaların en efdaline devam et. Verdiğinde gözün kalmasın. Kendisinin muhtaç olduğu seyleri, tercihan başkalarına verenleri Allah-ü Zül Celâl meth buyuruyor. Seve seve vermişler, Allah bize yeter demişler. Verdiklerini unutmuşlar. Eğer böyle yapamazsan, evvelâ kendini doyur ve kandır da sonra artarsa baskalarına da verirsin.."

 

MESNEVİDEN HİKAYELER-I

MESNEVİ'NİN İLK ONSEKİZ BEYTİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

"Dinle, bu ney nasıl şikayet ediyor, ayrılıkları nasıl anlatıyor: Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryadımdan erkek, kadın... herkes ağlayıp inledi. Ayrılıktan parça parça olmuş, kalb isterim ki iştiyak derdini açayım Aslından uzak düşen kişi,yine vuslat zamanını arar. Ben her cemiyette ağladım, inledim. Fena hallilerle de eş oldum, iyi hallilerle de. Herkes kendi zannınca benim dostum oldu ama kimse içimdeki sırları araştırmadı. Benim esrarım feryadımdan uzak değildir, ancak (her) gözde, kulakta o nur yok. Ten candan, can da tenden gizli kapaklı değildir, lakin canı görmek için kimseye izin yok. Bu neyin sesi ateştir, hava değil; kimde bu ateş yoksa yok olsun! Aşk ateşidir ki neyin içine düşmüştür, aşk coşkunluğundur ki şarabın içine düşmüştür. Ney, dosttan ayrılan kişinin arkadaşı, haldaşıdır. Onun perdeleri, perdelerimizi yırttı. Ney gibi hem bir zehir, hem bir tiryak, ney gibi hem bir hemden, hem bir müştak kim gördü? Ney kanla dolu olan yoldan bahsetmekte, Mecnun aşkının kıssalarını söylemektedir. Bu aklın mahremi akılsızdan başkası değildir, dile de kulaktan başka müşteri yoktur. Bizim gamımızdan günler, vakitsiz bir hale geldi; günler yanışlarla yoldaş oldu. Günler geçtiyse, geçip gitsin; korkumuz yok. Ey temizlikte nazirı olmayan, hemen sen kal! Balıktan başka her şey suya kandı, rızkı olmayana da günler uzadı. Ham, pişkinin halinden anlamaz, öyle ise söz kısa kesilmelidir vesselam.."

 

MESNEVİDEN HİKAYELER-V

"Yıldızların nuru olan Şah Hüsameddin, beşinci cildin başlamasını istiyor. Ey Allah ışığı cömert Hüsameddin, beşeri bulantılardan durulanların üstatlarına üstatsın sen. Halk perde ardında olamasaydı, halkın gözleri açık olsaydı ve havsalalar dar ve zayıf bulunmasaydı. Seni övmeye manevi bir tarzda girişir, bu sözlerden başka sözler söyleyecek bir dudak çardım. Fakat doğan kuşunun lokmasını yont kuşu yutamaz. Çaresi, suyla yağı birbirine katmaktan ibaret. Seni bu zindan altminde yaşayanlara övmek lüzumsuzdur. Senin vasfını ancak ruhanilerin topluluğunda söyleyebilirim. Alem ehline seni anlatmak zararlıdır. Seni aşk sırrı gibi gizlemekteyim. Övmek tarif etmek perdeyi yırtmaktır. Halbuki güneşin anlatılmaya da ihtiyacı yok, tarife de. Güneşi öven kendini över, iki gözüm de aydındır, çapaklı değil, ağrımıyor demek ister. Alemdeki güneşi yermek, iki gözüm de kör, karanlık ve çipil diye kendini yermektir. Alemde muradına ermiş güneşe haset eden kişiyi bağışla sen. Bir adam güneşi örtebilir, gözlerden gizleyebilir mi? Onun tazeliğini pörsütür onu soldurabilir mi? Yahut haddi sonu olmayan nurunu eksiltebilir mi? Yahut da onu mertebesinden indirebilir mi? Ululara haset edene o haset ebedi bir ölümdür.."

MESNEVİDEN HİKAYELER-VI

"Ey gönüllerin hayatı Hüsameddin, nice zamandır altıncı cildin yazılmasını meyledip durmaktasın. Husami-name, senin gibi bilgisi çok bir erin çekişiyle dünyayı dönüp dolaşmada. Ey manevi er, Mesnevinin son cildi olan altıncı cildi de sana armağan sunmaktayım. Bu altı ciltle cihete nur saç da çevresini dolanmayan dolansın. Aşkın beşle altıyla işi yoktur. Onun maksadı, ancak sevgilinin kendisini çekmesidir. Belki bundan sonra bir izin gelir de söylenmesi lazım olan sırlar söylenir. Bu ince ve gizli kinayelerden daha açık, daha anlayışlı bir tarzda anlatılır. Sır, ancak sırrı bilenle eşittir. Sır, onu inkar eden kişinin kulağına söylenmez. Fakat Allahdan davet etme emri gelince artık halkın kabul edip etmemesiyle ne işimiz var? Nuh, tam dokuz yüz yıl kavmini davet edip durdu. Her an da kavminin inkarı arttı. Fakat söylemeden vazgeçti mi? Hiç sükut mağarasına çekilmeye kalkıştı mı? Köpeklerin havlaması ile kervan, hiç yolundan kalır mı? Ay ışığı olan gecede dolunay, köpeklerin havlaması ile yürüyüşünü ağırlaştırır mı, dedi. Ay, ışığını saçar, köpek de havlar durur. Herkes, yaradılışına göre bir hizmette bulunur. Takdir herkese bir hizmet vermiş, herkesi bir işe layık görüp iptilaya salmıştır.."

 

 

İslam Alimleri e-Kitaplığı  

EBU HANİFE

"Ebu Hanîfe Hazretleri, Hicretin 80. yılında Kûfe'de doğmuştur. Ekseriyetin rivayeti bu olup tarihçiler de bunda ittifak etmiştir. Diğer bir rivayete göre 61 senesinde doğduğu söyleniyorsa da bu hem zayıftır, hem de onun hayatının sonuna uymamaktadır. Çünkü onun vefat 150 senesindedir. Ekseriyete göre ölümü Man-sur'un ona yaptığı işkenceden sonradır. 61 senesinde doğduğu farzedilirse, Mansur'un ona kadılık teklif ettiği zaman 90 yaşında olmas lâzımdır. Halbuki bu yaşta olan kimseye böyle gayet mühim bir devlet işi teklif olunmaz. Teklif olunsa bile yaşının geçkinliğini ileri sürerek özür dilemesi gayet kolay olurdu. Fakat hiçbir rivayette böyle bir özür dilediğinden bahis olunmuyor. Öyle olunca bu rivayet, tarihçilerin anlattıkları hayatının son günlerine uygun düşmemektedir. Bu eser dört mezhebin en büyüğü olan Hanefi mezhebinin imamı olan İmam Ebu Hanife'nin hayatını gerçekçi bir şekilde sunmaktadır.."

 

HZ. MEVLANA'NIN HAYATI

"Yedinci asırda bütün İslâm dünyası ilm-i kelâm konuları ve ilm-i kelâm meseleleri ile çalkalanıyordu. Kelâm ilminin tabirlerini, Mutezile ve Eş'arîlerin, sonra da Eş'arîlerle Hanbelîlerin uyuşamadıkları ve aralarında çekiştikleri meseleleri bilmeyen kimse, okuma yazma bilen (aydın) kişi kabul edilmiyordu. Bu yüzyılın başında (606 H.) İmam Râzî vefat etmişti. O, ilmi kelâm konusunu öyle yüksekten, Öyle tiz perdeden örtmüştü ki, onun yankısının dışında başka bir ses duyulmuyordu. İslâm âleminin ilim ve fikir (bilgi ve düşünce) ortamı her meseleyi delile dayandırmaya ve başka bir örnekle kıyaslamaya alışıktı. İlmî ve fikrî faaliyet bu iki önemli müsbet bilgi metodunu uzun süredir kullanıyordu. Bir şeyin gerçek olup olmadığı ve dinin inançlarının herhangi bir maddesi; akıl delilleri ile, mantık prensipleri ile ve felsefe metodları ile isbat edilmezse benimsenip kabul edilmiyordu. Böyle bir durumda İslâm dünyasının öyle yüce ve güçlü bir büyük insana ihtiyacı vardı ki, bu insanın gönlü dertli (aşkla yüklü), beyni güçlü, mantığı büyüleyici, kalbi dağlayıcı olmalıydı. Yani kalp ve akıl gibi iki yönde de güçlü biri olmalıydı. Hem de o, akıl bilgileri denizinin dibine ulaşmış olmalıydı. (Akılcılık denizinin dibini keşfetmiş olmalıydı.) Kendi aşk harâretiyle ve iç yanışıyla, buz tutmuş (donmuş) İslâm dünyasını yeniden ısıtmalı ve onun Önünde kelimelerin ve dıştan görünüşlerin büyüsü çözülmüş olmalıydı (Maddeci pozitivizme darbe indirmiş olmalıydı.) Akim bu "şekiller, nakışlar yurdu" olan dünyasında, aşk sûr'unu (borusunu) üflemesi, güç denemesi, güreş yapması ve muhaliflerini yenerek susturma yerine akim şüphelerini gideren, kalbin düğümlerini çözen ve akla, kalbe huzur, iman ve kesin kanaat ve tatmin dolduran bir kelâm ilminin temellerini atan biri olmalıydı. İşte bu insan Mesnevi isimli kitabı ile kelâm ilminin aşırılıklarına ve akim (kuruntuları)na karşı sesini yükseltip karşı çıkan, hatta savaş açan ve değişen İslâm dünyasının şiddetle ihtiyaç duyduğu yeni ilm-i kelâmın temelini atan Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî (Ö. 672 H.) idi.."

 

İMAM-I GAZZALİ

"Felsefe ve Bâtınîliğin bu İslâm'ı mahvetmek isteyen etkileri karşısında aklî ve naklî ilimleri tam olarak bilen, onların en ince problemlerini çözen, yetkili ve etkili büyük bir kimseye ihtiyaç vardı. Özellikle o dönemde yükselişe geçen yunan felsefesi ile, Aristo ve Platon'un varlığın ezeliyeti ve bekasıyla ilgili görüşlerinin materyalist bir çerçevede ve çok tanrılığa yol açacak bir şekilde yorumlanması beraberinde de buna karşı duracak kuvvetli bir isbat  ve yeni bir ilmi delil metodolojisinin ortaya çıkmasını öngörüyordu. Bu kişi her ilim dalında müctehidçe görüşe sahip olmalı ve Allah vergisi zekâsı, temiz karakteri, görüşlerindeki titizliği, Yunan filozoflarından ve pek çok eski fikir babalarından daha az olmayan kişiliği ile gözleri doldurmalıydı. Pek çok yeni ilimleri modern biçimde tertipleyerek düzene koyma yeteneğinde olmalı, çok geniş bilgisi, derin görüşü ile kesin iman devletine de sahip olmalıydı. Kendi şahsî görüşü, araştırma, inceleme, ibâdet ve takvâsıyla dinin ebedi gerçeklerine taze iman taşımalı ve bu taze iman ve yeni güvenle keskin görüşüne dayanarak dinin önderliğine yani dine bağlanmaya ve peygambere tabi olmaya çağırmalıydı. Bir de İslâm âleminde ve ilim dünyasında kendi bilgisi, kesin imam, feraset ve basireti ile yeni bir ruh ve hayatta yeni bir dalgalanma meydana getirebilmeliydi. Hicri beşinci asrın tam ortasında İslâm dünyasının şiddetle muhtaç olduğu böyle bir kişi İslâm'a nasib oldu. Bu kişi İmam Gazâlî idi.."

 

İMAM-I MALİK

"İmam Mâlik, Medine-i Münevvere'de doğdu, orada Sahabe ve Tâbii'nin eserlerini gördüğü gibi, Hz. Peygamberin Kabir-i Şerifini, Ravza-i Mutahharayı ve büyük makamları gördü: Gözlerini hayat ışığında açtığı zaman baktı ki, Medine-i Münevvere kutsal bir şehirdir, orası ilmin beşiği, nûr ocağı ve irfan kaynağıdır. Onun içine Medine'nin kutsallığı yerleşti ve ölünceye kadar bu böyle devam etti. Onun düşünüşünde, fıkhında ve hayatında bunun tesiri görülür, Medine'de bineğe binmez, Peygamberin ayak bastığı yere hayvan ayağı bastırmazdı. Medinede bulunduğu halin onun ictihadlarında tesiri vardır, yerinde inşaallah beyan edeceğimiz üzere, Medine halkının ameli önün hüküm çıkarma asıllarından bir asıl kaide olmuştur.."

 

İMAM-I ŞAFİ

"îmam Şafiî yoksul bir aileden yetişti. Öksüz büyüdü. Annesi onun soyundan ayrı kalıp bilinmemesinden endişe etti. Fakat, Onun ilk terbiyesini, küçüklüğündeki zekâsını ve keskin zihnini gösteren rivayetlerin hepsinden alınan özet şudur: Şafiî küçük yaşta Kur'ân-ı Kerîm'i ezberledi. Kur'ân-ı Kerîm'i çabucak ezberlemesiyle kuvvetli zekâsı meydana çıktı. Kur'ân-ı Kerîm'i ezberledikten sonra Hz. Peygamber'in hadîslerini ezberlemeğe koyuldu. Bunları ezberlemeğe çok meraklı idi. Muhaddisleri dinler ve bir işitişte hadîs ezberlerdi. Sonra hadîsi bâzan levhalara bâzan deri üzerine yazardı.."

 

MEŞHURLARIN RÜYALARI

"Kapıları aralayan sifre: Ruh, parlak bir nur gibi âlemde gezer. Bu gezinti esnasında âlemde gördüklerini bazen beyne aktarır. Bu esnada rüya görülür. Rüyâlar görülmeyen alemlerin kapısını aralayan sifreler gibidir. Ölümün küçük kardesi olan uyku, Rabbimiz tarafından bir “dinlenme vasıtası” kılınmıstır. Uykudayken, gün boyu çalısan bütün âzalarımız dinlenir. Basta göz, kulak, el, ayak, kemikler, kaslar, sinirler, damarlar, kalp, ruh olmak üzere bütün zahirî ve Bâtınî duygular, hasseler ve organlar istirahata çekilir.

Bu tatil esnasında, yani insanın uykuya dalması sırasında ruhun

cesetle irtibatı kesilir. Ruh, parlak bir nur gibi âlemde gezer. Bu gezinti esnasında âlemde gördüklerini bazen beyne aktarır. İste bu esnada rüya görülür.."

 

Not: Telif hakkı olan bazı eserler burada yer almamış olup, kütüphanemizdeki e-kitaplar önemli eserlerin ve önemli islami ve tasavvuf klasiklerinin bir kısmını içeren geniş özetler şeklinde olup, yeniden düzenlenmiştir..

Son Güncelleme (Salı, 09 Temmuz 2019 19:35)

 
Translator (Siteyi Çevir)

EnglishFrenchGermanItalianPortugueseRussianSpanish

 
YENİ KİTAPLAR

KABUSTAN

GELEN

(2022)

Düşlerimiz gerçek olsaydı ne olurdu?

Peki, ya Kabuslarımız?

Kabustan Gelen Kapak

Kabustan Gelen, aslında Şeytan ve onun kötü şöhretli bir sembolü ve heykeli olan Baphomet’le İnsanlığın yokoluş/varoluş mücadelesini sembolik olarak kabuslar yoluyla anlatan ve tamamı günümüzde yaşanan ve geçen bir Kıyamet savaşının öyküsüdür.

 ♦ ♦  

ÇÖL

GEZEGEN

(2021)

Gözlerimi açtığımda içinde sadece kum taneleri olduğunu fark ettim!

 Çöl Gezegen Logo

Çöl Gezegen, Dünya’daki İklim ve Su Krizi üzerine yazılmış bir Bilimkurgu Romandır. Çöl Gezegen, aynı zamanda İnsanlığın yokoluş-varoluş mücadelesini anlatan ve tamamı gelecekte geçen ve su yüzünden başlayan bir Kıyamet savaşının öyküsüdür.

 ♦ ♦  

MEDUSA'NIN

SIRRI

(2020)

Cehennem'e Açılan Kapıya Hazır mısınız?

Medusanın Sırrı2

Dünyanın en iyi Pandemi kitabını okumaya hazır mısınız? Medusa'nın Sırrı, Sizi yeraltındaki Cehennem'in 7 kapısından birine sürükleyecek.

 ♦ ♦  

SON

KEHANET

(2019)

Cennet'e Geri Dönüş!

Son Kehanet Tablet Telefon

İnsanlık nereden geldi, Nereye gidiyoruz?

Bu sorunun cevabını Son Kehanet'te bulacaksınız.

 ♦ ♦  

TANRI'NIN

IŞIKLARI

(2018)

Çöl'de Başlayan Hikaye

Tanrının Işıkları Reklam

Dünya'nın en iyi Bilim-Kurgu Romanı yayınlandı.

Dünya'nın en büyük sırrını öğrenmeye hazır mısınız?

♦ ♦  

KÜÇÜK

ELİSA

(2017)

Zaman Yolcusu

Küçük Elisa Small Kapak

"Dünya yaşamı, bir nevi bir eğlence ve bir oyundan ibarettir."

(Kuran, İslam'ın Temel kitabı)

Unutmayın! Bu evrendeki her şeyin bir hayali ve bir de gerçek görüntüsü vardır...

♦ ♦  

KANON

(2016)

Kutsal Kitapların Yeni Bir Yorumu

KANON

KANON, ÜÇ ANA BÖLÜMDEN OLUŞUR:

1- KUR'AN, İNCİL VE TEVRAT (Genel Bir Değerlendirme)

2- KUR'AN'IN KANONİK YURUMU (99 Kanon)

3- İNCİL'İN KANONİK YORUMU (303 Kanon)

 ♦ ♦  

SONSUZLUĞUN

SONSUZLUĞU

(2015)

[114 Kod]

Sonsuzluğun Sonsuzluğu

"SONSUZLUĞUN SONSUZLUĞU", aradığın islam felsefesidir, yeni bir düşünce stilidir ki, aynı zamanda sana kainattaki nesnelerin ne kadar drift ve incelikti bir kumaşlar bütünü gibi nazenin bir şekilde sonsuzluğa kapı açacak şekilde tasarlandığını ve mükemmel bir şekilde ilm-i ebedi ve ezeli’de yaratıldığını, susamış gönüllere denizdeki okyanusa dönüşen marifet damlasıdır, hakikati arayan ariflere hikmettir, vesselam..

 ♦ ♦ 

RUYET-UL

GAYB

(2014)

Haberci Rüyalar

Ruyet ul Gayb Kapak

EY ARKADAŞ! Kur’an-ı Hakim’in rüyalara ve hakikat Alimine kapı açan 14 ayetinden istifade ettiğim, 14 adet rüyayı; Hakikat ve Rüya alemi & Gayb Lisanıyla, hakikate açılan 14 pencere halinde ifade edeceğim.

  Kim isterse istifade edebilir.

 ♦ ♦ 

ESKİLERİN

MASALLARI

(2013)

Esatir-ul Evvelin

ESKİLERİN MASALLARI

EY ARKADAŞ! “KUR’AN-I HAKİM’in, Tarih-i Kadim’in derinliklerine bakan ve Eskilerin Hikayeleri şeklinde anlatılagelen mühim bir sırrına bakan, ONÜÇ TARİHİ MÜTEŞABİH AYETİNDEN istifade ettiğim, ON KISA PARLAK KISSA’dan ibarettir. Tamamı, BİR MUKADDİME ile tarihin derinliklerine uzanan ON KISSA’dan oluşan ON EFSANE ile sonuç niteliğindeki BİR HATİME’den oluşan 22 DERS’ten ibarettir..

 ♦ ♦ 

HANIMLAR İÇİN

DİN REHBERİ

(2012)

El-Murşid-ul Nisa

HANIMLAR İÇİN DİN REHBERİ KAPAK

Ey Hanım Kardeş! Benden birkaç nasihat istedin. Şimdi, gelecek olan kısımlarda KUR’ÂN-I HAKÎM’in 19 âyetinden istifade ettiğim İSLÂMIN TEMEL DİNÎ bilgileri (NAMAZ, ORUÇ, İMAN ESASLARI, ZEKAT ve kısaca İSLÂM TARİHİ) ile ilgili merak ettiğin meselelerini AVÂM (HALK) lisanıyla HULASÂ (ÖZET) bilgiler halinde İKİ BÖLÜM halinde ifade edeceğim.

Kim isterse istifade edebilir..

 ♦ ♦ 

ZAMANIN

SAHİPLERİ

(2011)

Sahib-üz Zaman

ZAMANIN SAHİPLERİ KAPAK

Zamanın Sahibi, seslendi:

"Daha yolumuz var mı Üstad?"

Üstad: "Bu yol uzun ve zahmetlidir, lakin sonuna varmak yol harcı değil.."

Yolcu: "İşte bu yol, 1400 sene sonra gelecek olan bir Hakikatin 66 madde ile isbatıdır, lakin herkesin her meselesini anlayabilmesi yol harcı değildir.."

 ♦ ♦ 

AŞK-I

MESNEVİ

(2010)

Sonsuz Aşk

AŞK I MESNEVİ KAPAK

Sufi: "Haktan alırız, Halka veririz.."

Ney: "Herkes kendi anlayışına göre bana yol arkadaşı oldu, lakin kimse içimdeki sırları araştırmadı.."

Vesselam..

♦ ♦ 

YARATILIŞ

GERÇEKLİĞİ

(CİLT 2)

(2009)

Kevn-üt Tekamul-II

Yaratılış Gerçekliği II İkinci Kapak

İKİNCİ CİLT:

EVREN & CANLILARIN YARATILIŞI

[Yaratılışı isbat eden en büyük biyokimya atlası!]

 ♦ ♦ 

YARATILIŞ

GERÇEKLİĞİ

(CİLT 1)

(2009)

Kevn-üt Tekamul-I

Yaratılış Gerçekliği I Kapak

BİRİNCİ CİLT:

  EVRİM TEORİSİ

Evrim Teorisi ve Yaratılış iki zıt görüş olarak tarih içerisinde hep sürdürülegelmiştir. Fakat aslında, bu iki kavram TEKAMÜL (değişerek yaratma) noktasında kesişmekte ve yaratıcının varlığını daha iyi ispatlayan birer teoriye dönüşmektedir.

 ♦ ♦  

İSEVİLİK

İŞARETLERİ

(2008)

İşarat-ul İseviyye

İSEVİLİK İŞARETLERİ

Tarih boyunca, neredeyse İKİ BİN senedir bu sapkın ve yanlış İNANÇ, milyonlarca Hristiyanın inkâra sapmasına ve CEHENNEM’e gitmesine neden olmaktadır. Bu KİTAB’ın amacı; KUTSAL KİTAP ve İNCİL’lerdeki bu, TEMSİLÎ GERÇEK ve HAKİKAT PARÇALARINI, HZ. İSA ile İLGİLİ GERÇEKLİKLERİ, İNCİLDEKİ KIYAMET SÜRECİ ile İLGİLİ BÖLÜMLERİ İlmî bir çerçevede ele alarak (Tarih, Coğrafya, Sosyoloji ve Arkeoloji gibi pozitif bilimlerin de yardımıyla) sırr-ı vahyin feyzi ve KUR’ÂN’ın ışığıyla aydınlatmaktır.

 ♦ ♦ ♦ 

5-BOYUTLU RELATİVİTE

&

BİRLEŞİK ALAN TEORİSİ

(2007)

Cem-ul İzafiyye

Birleşik Alan Teorisi

EVRENİN YARATILIŞINI, HER ŞEYİN TEK BİR KUVVETTEN GELDİĞİNİ VE VAHDANİYYETİ İSBATLAYAN:

EN BÜYÜK FİZİK KURAMI

Bugün fizikte bilinen dört temel kuvvet vardır: 1. Güçlü Çekirdek Kuvveti, 2. Elektromanyetik Kuvvet, 3. Zayıf Nükleer Kuvvet, 4. Gravitasyon (Yerçekimi) Kuvveti.

Başlangıçta (yani evrenin ilk yaratılış anında) tüm bu kuvvetler (ilmî tabirle hepsine birden “câzibe” kuvvetleri de denir) bir tek ana kudretin içindeydi. Literatürde buna “Birleşik Alanlar Kuvveti” veya teoremi de deniyor. Bu tek kudret, ALLAH Vahdâniyyeti ve Ehâdiyyeti ilkeleri uyarınca bitişikken, evrenin genişlemesi ile birlikte bir hikmete binâen fazlara ayrıldı.

♦ ♦ ♦ 

KIYAMET

GERÇEKLİĞİ

(2006)

Hakikat-ul Uhreviyye

Kıyamet Gerçekliği kapak

KIYAMET GERÇEKLİĞİ KÜLLİYATI'NIN FATİHA'SI VE AYNI ZAMANDA KIYAMET'İ İLAN VE İSBAT EDEN EN BÜYÜK ESER.

Yaklaşan Kıyamet

sürecine hazır mısınız?

- 2006 Hz. Mehdi’ nin Zuhuru,

 - 2036 Hz. İsa (A.S.)’ ın Nuzulü,

- 2037 Deccal’in Ortaya Çıkışı,

- 2052 Ye’cüc ve Me’cüc’ün Ortaya Çıkışı,

- 2064 Dabbet-ül Arz’ın Ortaya Çıkışı,

- 2065 Güneşin Batıdan Doğması.

Gerçekleri bilmek herkesin hakkıdır...

FACEBOOK SAYFALARIMIZ